Duman...
Karşımda sigarasını yakarken, önünde kaçıncı sigarasını söndürdü bilemiyorum. Abartı olmayan makyajı, iri gözleri ve mat lacivert elbisesi ile karşımda bacak bacak üstüne atıp oturuyordu. Sonradan sarıya boyattığını düşündüğüm saçlarını; sağ elinin iki parmağının arasına aldığı sigaradan fırsat buldukça düzeltmeye çalışıyordu. Biraz kalıplı ama itici durmayan bir kilosu vardı. Sanırım kilo yok ya da var. Şu an karar veremiyorum. İş merkezinin iki yüz metre yukarısında bir kafenin açık kısmında yuvarlak bir masada oturuyorduk. Buraya nasıl geldim sorusu benim için muamma. Tek hatırladığım şu anda yaptığı gibi bana yaklaşıp sigara dumanını yüzüme üfleyip kahve ısmarlar mısın sorusuna muhattap olmam.
-E anlat bakalım. Senin bu terapi grubunda ne işin var?
Benden yaşça büyüktü bundan emindim. Belki 5-6 yaş... Soruyu sorarken sanki onu yıllardır tanıyorum edası ile cevap verdim. Sanırım onun bu duruşu bana hükmediyor.
-Seni getiren sebepten ötürü...
Sigarasından bir kez daha içine çekip yüzüme üfledi.
-Biliyor musun, kendimi bildim bileli bu gruplara giderim. Alkol, uyuşturucu... Yani bir insanın alkolik olup olmadığını kokusundan bile anlarım. Yani senden daha çok süt kokusu alıyorum.
Bana süt çocuğumu demek istedi. Kadın cidden bana hükmediyor.
-Evet, beni yakaladın. Aslında sigara bile içmem. Ama içimden bir ses buraya gelme güdüsü uyandırdı.
-Nasıl bir ses?
-Fight Club.
Kadın deli olduğumu düşünecekti. Bi ara kafamı kafenin içine çevirdiğimde konuşmacı Mehmet 'i, az önce terapi de kestiği balık etli hanım abla ile gördüm.
-Adım Melda.
Kafamı çevirdim tekrar. Melda... Melda olamayacak kadar kabasın. Benim samıt biri olduğumu düşünecek. Haksız da sayılmaz.
-Bak ne diyeceğim...
-Peki sen neden terapiye geliyorsun.
Cümlesini kesip attım. Bi özgüven atağına kalktım. Kahkaha atarak :
-Demek konuşmayı biliyorsun.
-Aslında dinlemeyi daha çok severim.
-pekâlâ o zaman anlatayım. Aslında evime gidince alkol alacağım. Sarhoş oluncaya kadar. Ama bu terapi grubunda bulunmakta zorundayım.
-Neden?
-Çocuğum için.
-Evli misin?
-hayır boşandım. Üç ay oldu. Çocuğun velayeti için bu kurstan iyileşti gibi bir resmi yazı almak zorundayım.
-Peki çocuğu alınca içmeye devam edecek misin?
-Muhtemelen evet.
-Bence vazgeçmelisin.
-Yansımalar ne demek biliyor musun?
-Bi fikrim yok.
-Anlayacağın bir zaman gelecek emin ol.
Kahvesinden içip bir süre yolu seyretti
-çalışıyor musun ?
-Evet kendi işim var.
-Ne üzerine?
-Muhasebe. Bir ofisim var. On altı çalışanım ve 1000'i aşkın çalıştığım firmam var
-Yani iş kadınısın.
-Aslında iş umrumda değil.
-Benım de...
Şaşırmıştı. Sigarayı söndürüp
-Yani ilk kez kendim ile ilgili bilgileri verince bu tepkiyi veren birini gördüm.
-Niye ki, işini sevmemek sadece sana mahsus mu?
-Elbette hayır, ama bu kadar imkanın içinde mutlu olamayışım başkalarına ilginç geliyor.
-Ben imkansızlığın içinde de mutlu değilim ama.
-Nasıl yani?
-Mesela yazıcı üreten fabrikada çalışan bir adam düşün, o adamın sıradan aşırı sıradan bir hayatını düşün.
-Eee...
-İşte o benim...
-Ne olmuş yani.
-Yani sen imkanlar içinde, ben imkansızlıklar içinde mutlu değilim. İkimizinde ölçüsü para değil. İkimizde olaya fakirlik ya da zenginlik olarak bakmıyoruz.
Caddenin karşındaki büfenin sahibini dışarıya çıkartacak bir kahkaha attı.
-Olaya böyle bakmayı nasıl becerdin merak ediyorum doğrusu.
-Bilmem.
Biraz duraksadı. Sonra çantasından iki tane kartını çıkardı birini bana uzattı. Sonra diğerine numaramı yazmamı istedi. Numaramı yazarken yine aklıma şefin numarasını vermek geçse de, Melda'nın hem yakıcı hem de samimi bir yanı olduğunu düşünerek vazgeçtim. Dedim ya kadın bakışları ve sigarası ile hükmediyor.
-Mutlaka tekrar kahve içelim.
-Peki olur.
-Yarın gece...
Sigarasını yakıp arabasına yürürken arkasından sadece olur demek ile yetindim.
Hesabı öderken Mehmet'in kasaya yaklaştığını fark ettim. Cüzdanından kartını çıkartırken :
-Baya hızlısın. Ben bu kadar cevvalini daha önce görmedim.
Şaşkın şaşkın ona bakıyordum. Hesabı ödeyip balık etli kızı yanına alarak karşıdaki büfeye girdi. Ben caddeye adımlarken büfeden aldıkları iki poşet alkol ile ters istikamette yürüyorlardı. O an, Melda'nın yansımalar derken neyi kastettiğini daha iyi anladım.