Tek Başınayım ....Sabah; aydınlığı daha yüzüme hediye etmemişti ki uyandım. Salonum klasik bir giriş olan uyanma sahnesi ile karşılıyor beni. Kaç aydır kendi odamda yatmıyorum bilmiyorum. Televizyon karşısında uyuyan biri de değilim aslında. Hantal bir bedenim var hepsi bu. Sanırım tavana dikilen gözlerden, ya da duvarları anlatan kelime oyunları, çatlaklar içindeki çizgilerin göz hizasında sıralanışı falan filan... Dedim ya klasik bir giriş....
Perdem yok epeydir. Galiba hiç olmadı da. Allah'tan evim yüksek katlı bir binanın en üst katı. Hala beş mi yedi mi kestiremiyorum. Bina eski ama kirası iyi. Dar bir sokakta bitişik binalar ardından caddeye açılan pekte merkezi olmayan bir bina işte. Bazen sokaktaki asi gencoların taşkınlıklarını ve bina önlerindeki ölü kardeş yiyicileri saymazsak fena değil. Sevmiyorum ama yine de buraları. Yine herkesin klasik hayalleri olan bahçeli ev falan işte. Bende de olsun istiyorum. Hoş bu ev bile büyük geliyor ama. Şu pencereyi severim. Sürgülü... Sol tarafı uzaktaki dağdan bir kesit sunar. Sağ tarafı karşı binaların siluetlerini çiziyor evime. Camın önünde duran kurumuş bir saksım var." Sevginin Gücü"filmini izleyince gaza gelip bir tane de benim saksım olsun demiştim. Birinci katta oturan Aysun Teyze'nin balkondaki çiçeklerini görünce birini istemiştim. Arada soruyor nasıl diye. Kurduğunu söylemiyorum.
İzlediğim filmler sanırım haleti ruhuhiyetimi etkiliyor. Yerdeki vernik üzerinde çizgi çizmekten gözlerim bazen bulanıyor. Parkenin tadı farklı tabi. Bir parkem olsaydı, kesin her şey yoluna girerdi. Böyle kahve tonlarında, ahşap ya da eskitme tarzında parkelere hayran oluyorum. Çünkü halıyı sevmiyorum. Bu eski halı nereden geldi onu da bilmiyorum. Bu gün cumartesi, en sevdiğim gün değil. Bir günü sevmem için o günün tatil olması yetiyor. Mesela hiç bir bayramı ayırt etmem. Hepsini severim, çünkü tatil... Ya da hasta olunca çok üzülmem. Gider doktora rapor alırım. Sonra evde yatarım rapor bitesiye kadar. O yüzden hastalığı nimet sayarım. Çünkü o da tatil. Okulumu bu yüzden bitiremedim. Çünkü okulu koca bir tatil olarak düşündüm hep.
Gelelim en zor kısma. Kahvaltı. Ben hayatımda hiç bir zaman böyle iki bilinmeyenli denklem görmedim. Kalkıp kahvaltı hazırlamak mı zor, yoksa; aç kalmak mı? Genelde saat dokuza kadar beklerim. Karşı komşum Linda ingiliz kurabiyesi yaparsa, ya da Turk isi pasta; o zaman benim pek kahvaltı savaşına girmeme gerek kalmıyor. Çay koymak için mutfağa gitmem yeterli oluyor. Mutfak demişken en son bıraktığımda zeminde gazetelerden ayrı bir tabaka oluşmuştu. Özgürlüğünü ilan eden bir kaç bölge dışında mutfak gayet iyiydi. Anlam veremediğim şey az tabak çanağım olmasına rağmen bu bulaşık tepeleri neden var?
Sanırım Linda kurabiye yapmadı derken kapı çalındı. Tam bir İngiliz hanfendisi. Yağ çekmiyorum. Gerçekten öyle. Türküye'ye, İngiltere'de olurken tanıştığı bir Türk ile evlenip geliyor fakat kısa bir süre sonra boşanıp buraya taşınıyor. Aslında hakkında bildiklerim bunlarla sınırlı. Mesela şu an aklınıza gelen, neden ingiltere'ye dönmemiş, neden Türkiye, geçimini nasıl sağlıyor, gibi sorular benim de aklıma geliyor. Ama cevabını bilmiyorum. Bozuk aksanı ve bilmediği kelimeleri ingilizce tamamlaması dışında mavi gözlü sarı saçlı klasik bir İngiliz portresi. Bi de sinirlendiği zaman müteahhitin malzemeden çalarak yaptığı duvarlar sayesinde tahminim öyle ki telefonda birilerine sinirlenip ingilizce bağırması Linda hakkında bildiklerimin sınırını çiziyor.
-Gunaydın. Acaba yataktan da bu gülümse ile mi kalkıyor? Sürekli o yüz kasları bu gülümseme pozisyonu ile hiç mi yorulmuyor? r
-Teşekkür ederim Linda, sanada.
-Kurabiye yaptım, sana da getirdim.
-Zahmet etmişsin. Teşekkür ederim.
Klasik teşekkür faslı işte.
-Rica ederim, afiyet olsun.
Linda tabağı uzatıp gittiğinde jeton düştü. Sanırım o tepeleri bu kadının tabakları ile oluşturdum. Onda da ne tabak varmış, insan geri istemez mi hiç? Kurabiyeden ağzıma alıp mutfağa giderken tarifsiz bir mutluluk sarmıştı içimi. Tamam bu sabahta tamam. Kahvaltım... rnKüçük şeylerle mutlu olmayı bilen biriyim. Bu arada aklıma gelmişken söyleyeyim; okuyacağınz satırlardaki ben; sıradan aşırı sıradan, sizden biri olmaktan öte gitmeyecek. Şayet ilerleyen sayfalarda olağanüstü bir olay ya da benden süpermanlik bekliyorsanız hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Çünkü ben tek başına sıradan biriyim.
Devam edecek ...