HAYDİ
Bahçeye diken aramak niyetiyle girersen kendinden başka bir şey bulamazsın.” Rûmî
Özellikle son yıllarda giderek daralan, küçülen belli başlı şeylerin etrafında mütemadiyen dönen bir yaşantımız var. Sürekli tekrar eden, küçüldükçe sanki her şeyi kontrol ediyormuşuz hissi veren bir yaşam alanından bahsediyorum. Bu her topluluk için az çok geçerli olan ve giderek toplumun genel yaşantısının bir parçası hatta merkezi haline gelen bir durum. Herkesin temel gayesi adeta nüfuz edebildiği güvenli, korunaklı birer alana sahip olup, sadece burada kendi konforu ve rahatını bozmayacak bir ritüeller silsilesi oluşturmak ve bunun gereği bedeli ne ise onu vakti geldiğinde yerine getirmek olan bir döngüye sahip olmak. Bu sahipliği elde etmek kadar korumak da zor bir iş olsa gerek.
Sistemin bir nevi evcilleştirdiği, kılçıksız hale getirmek istediği bir toplum örgüsü bu. Bu şekilde bütün her şeyi ve herkesi tanınır, bilinir ve kolay hizaya sokulur kılma arzusunun bir neticesi. Herkesin bir şekilde bir gedik verdiği, açığa düştüğü, adına istikrar dedikleri bu düzenin en büyük döngüsü oldu. Herkes elde ettiği ya da sistemin yürütücülerinin bahşettiklerini kaybetmemek adına her şeye kör, sağır ve dilsiz bir hale geldi. Böylesi bir toplum haline gelmiş olmak, elbette acı ve yaralayıcı bir durum, fark edebilene! Öyle ki sınırları saptanmış, her şeyin belli bir çerçevede sabitlendiği bir hayatın sağladığı o konfor alanını kaybetme endişesi muhataplarında büyük bir stres oluşturuyor olmalı. Hiçbir şey üretmeden, sorgulamadan her şeyi aklayıcı bir yaklaşımla yaşamanın dayanılmaz hafifliğini kim kaybetmek ister ki?
Elbette böylesi bir konfor alanını altüst edecek bir girişime kalkışırsanız en çok siz taşlanırsınız. Hem de sizin bahçenizdeki taşlarla bunu yaparlar. Yapsınlar. Çünkü yeni oluş biçimleri, yeniden anlam arayışları bunlar konfor bozucu, gayret gerektirici işler. Dil ister, düşünce ister, anlama ister ve elbette muhataplarını dinleme ister ve de vicdan ister ki derin sızılar duyulsun. Bütün bunlar konfor sahiplerini korkutur. Onun için kendilerini kimin temsil ettiğinden, neler yapıldığından bihaber şimdi onun sırası değil, bunun sırası değil vb. kendini bile kandırmakta kifayet etmeyecek ama kanmaya razı olunduğu için en ufak bahaneye bile tutunmak isteyeceklerdir. İstesinler! Konfor ebedi değildir. Çünkü burası dünya! Unutmamak lazım!
Hiçbir gelecek, hiçbir umut nişanesi göstermeden kendi ürettikleri korkuları toplumun kâbusu haline getirmek istemeleri de bu tembellikten, aymazlıktan, bu beleş yaşama hevesinden ibaret olmalı ki, hepsi ağız birliği etmişler. Oysa mesele inanç ise inanç, insana gelecek ufku verir ki geçmişte yaşanmasın, şimdiyi anlamlı kılacak bir genişliğe ve geleceği mümkün kılan bir gayrete erişilsin. Bütün bu süreç boyunca yapılan açıklamalara baktığımızda bu konformist muhafazakâr (kendilerine dindar görünümü veren tipler, kurumlar vb.) zihniyetin bütün derdi, aman rahatımız bozulmasın modundan başka bir şey değil. Bir de tavuk ve kaz hesabı. Biraz konforunuz bozulsun, rahatınız kaçsın ve ataletiniz gitsin ki adaletiniz gelsin. Belki gerçek hayata dönersiniz. Attığınız her taş, bizde yara açmıyor, bilakis daha da şevk veriyor. Kibriniz ve küstahlığınız bizi daha da toprağa yaklaştırıyor. O da daha iyi insan olmak için daha çok gayret etmek için bir vesile oluyor. İyiler ve iyilik kazanacak, umut bu ülkeye yeniden gelecek. Haydi! Hoşça bakın zatınıza…