Camileri de Ulusallaştırdık
Müslümanlar İslâm medeniyeti dairesinden koptukça küçük parçalara bölündü, parçacıkları ayakta tutmaya çalışan kabileler, küçük topluluklar, cemaatler flamalarını, alemlerini, bayraklarını, putlarını özelleştirdiler. Bu, bilinç daralması, daire kırılmasına neden oldu.
Misak-ı Millî küçük bir daireye razı olma düşüncesidir. Ya da İslâm milletinin dağılışını etkinleştirme düşüncesi. İslâm milletinin öncülüğünden uzaklaştırma, büyük devlet olma hedefinin tüketilmesi düşüncesi.
Müslümanları temsil eden simgeler küçüldü, alanı daraldı kabile ruhu egemen kılındı. Bu, şimdi yetersiz geliyor gibi daha da daraltıldı.
Müslümanların medeniyet düşüncesine yönelmesi, İslâm bilincini edinme çabaları büyük bir tedirginlik oluşturdu kimi çevrelerde.
Müslümanlar ruhlarına abanan yabancılıklardan kurtulma çabasına girdikçe kimi güçler, egemenler Müslümanları dairelerine çekmenin türlü tuzaklarını kurdular. Müslümanlar bunlara razı oldular. Küçük hesaplarla korunmaya, var olmaya çalıştılar. Bu, yetmiyormuş gibi şimdi daha küçük dilimlere bölünüyor. Bölünüşleri kutsamak için zihinsel putlar oluşturuluyor.
Bayraklar toplulukları bir simgesi. Onları bir anlamda tanımlayan simge. Ama Müslümanları simgeleyen tanımlayanlar değil. Daha ayrıştırıcı. Ulusalcılık ruhuyla kutsanan bu nesneler dokunulmaz oluyor. Kendileri için kutsal bir simge. Başkalarının ki ise karşıtları açısından bir paçavra. Biri birinin kutsalını yakınca, paralayınca büyük bir günah işlenmiş gibi var sayılıyor. Birininki paçavra diğerininki ise kutsalı. Bu artık bir din konumuna getiriliyor. Ulusalcı dinin kutsalları hayata egemen olunca daralan alanları toplumları gerginleştiriyor.
28 Şubat süreci İslâmî düşünüşü merkeze çekmenin yolları denendi, bunda da başarılı olundu. Bir karabasan gibi üzerlerine çökülünce, bundan kurtulmanın, bir çıkış yolu bulmanın çabası, kitleleri daralan yollara itti. Var olmak için razı olma denilebilir buna. Müslümanlara ait değerlerin yeni simgeler karşısında bir anlamı kalmadı. Bu değerlere, radikal ve aklı karışık kimseler sahip çıkınca durum başka yöne evrildi, amaçtan uzaklaşıldı.
28 Şubat’ta ulusalcılar camilere, minarelere bayrak asılması baskısında bulundu. Bununla camilerin milliyetçi Türk ruhunun egemen kılınması arzulandı. Yazılı ve sözlü dile getirildi.
15 Temmuz darbe girişimi yeni bir ruha evrilme süreci başlattı. “Tek devlet”, “tek bayrak” simgeleriyle tek kavmin oluş düşüncesine götürdü, götürüyor. Giderek bu, muhafazakâr çevrelerde de karşılık buluyor. Bayrak artık camilerin içine kadar girdi. Tamamen ulusalcı bir ruha büründü. İslâm milletinin bütün kavimlerine ait bir mekân olma duygusundan uzaklaşılıyor. Sonuçları zamanla görülecek. Bu diğer kavimler için de geçerlidir. Türkler, Araplar, Acemler, Farslar, Peştular ve diğer bütün kavimler mescitlerine ve camilerine kendi topluluklarının bayraklarını asarlarsa millet olma ruhundan uzaklaşırlar.
Türk camileri, Boşnak, Arnavut, Arap ve diğer kavim cami ve mescitleri gibi tuhaf bir durum psikolojik olarak zihinlere yerleşecek. Bu da Müslümanların bütünlüğünden uzaklaşmanın bir başlangıcı olur.
Müslümanların büyük idealden vazgeçişi, birlik olma yolundan ayrılışı. Artık sadece Misak-ı Millî sınırları içindekilerle yetinme. O simgelerle var olma yeterli. Türk Müslümanlığı, Türk camii, Türk bayrağı vb. Bu ruhun egemenliğinde Mekke’nin, Medine’nin, Kudüs’ün, Bağdat ve Şam’ın bir anlamı kalmıyor. Bizi modern devasa AVM ve gökdelenli, kapital karışımlı bir Türk ruhu yeterli. Biten bir İstanbul, Sur içi dağıtılmış bir Diyarbakır, TOKİ’nin devasa betonarmeleriyle kuşatılmış bir Bursa, Erzurum’un Palandöken’indeki yeni yapılı bir dünya yetiyor gibi. Evet, büyük idealden vazgeçiş. Türk bayraklı Türk camileri yeterli.