HARAM VE ZULÜM İLE MEZARA YÜRÜMEK
İsmail Hakkı Akkiraz
Milli Gazete / 24.08.2016 Çarşamba
Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah (c.c)›a hamd ederim. Salât ve selâm, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’ya, âline ve sahabelerine olsun.
ALİ İMRAN 185: “Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metaından başka bir şey değildir.” Okumasını bilene bu ayet çok şey anlatıyor.
Rabbimiz Allah; İhlas suresinde bize şöyle tanıtılıyor: “De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir. (Her şey ona muhtaç, O hiçbir şeye muhtaç değildir) O, doğurmadı ve doğurulmadı. Hiçbir şey O›nun dengi olmadı.” Bu sure yeryüzündeki bütün siyasilere, ateistlere, “Allah ikidir veya üçtür” diyen veya “hiçtir” diyen komünistlere, Hristiyanlara, Yahudilere verilmiş bir cevaptır. Babalarımızın, annelerimizin dilinden ezberlediğimiz bu özlü sure ile aslında biz, siyaset meydanının tam ortasına atılmış oluyoruz. “Ben ateistim” diyene “Allah ikisi olmayan tektir” diyerek cevap veriyoruz. Allah var ama haşa, her şeyi Allah yönetemez, farkına varamaz, evrende trilyonlarca kanun ve işleyen olaylar var. Bunların bir kısmını filan ilah bir kısmını da filan ilah yönetir” diyen felsefecilere, materyalistlere, Siyonistlere de “Samed olan Allah; mülkünde tek tasarruf sahibidir, her şey ona muhtaçtır, O hiçbir şeye muhtaç değildir” cevabını veriyoruz. Allah vardır ama “O’nun bir ortağı ve oğlu da vardır, O üçün üçüncüsüdür” diyen Hristiyanlara, “Üzeyir Allah’ın oğludur” diyen Yahudilere de “ O, doğurmadı ve doğurulmadı.” cevabını veriyoruz. Yine günümüzde; Allah vardır birdir ancak, “ABD, AB ve İsrail derin devleti var, her yerde hazır ve nazırlar, haşa Allah’ın güç yetiremediği işleri yapıyorlar, dünya işlerimizde bunların himayesine sığınmak, dediklerini yapmak, rızalarını gözetmek zorundayız” diyen çağdaş münafıklara, Belamlara, Samirilere, Karunlara ve kâfirlere de «Hiçbir şey Allah’ın dengi olmadı.” cevabını veriyoruz. Böylece biz bütün batıllar, zalimler, fasıklar ve facirler karşında Müslümanlığımızın gereği olarak İbrahim’i ve Muhammed’i bir duruş ortaya koyuyoruz. Kâfirler, müşrikler, münafıklar, zalimler fasık ve facirler karşısında böyle bir duruşu ortaya koymamak, yüklenmeyi kabul ettiğimiz bütün yüklerimize, emanetlerimize verdiğimiz sözlerimize hainlik etmek anlamı taşır. Bu konuda kesin bir ikaz vardır. ENFAL 27: “Ey iman edenler, Allah’a ve Resulüne hainlik yapmayın. Bile bile emanetlerinize de hainlik yapmayın.” Allah’a hıyanet emirlerini terk edip yasaklarını çiğnemekle olur. Resule ihanet, onun sünnetini terk edip, inkârcı kitap ehlini, Siyonistleri örnek ve önder kabul edip onların peşinden gitmekle olur. Kur›an-ı Kerim ve Sünnet ise bütün inananlara ve insanlığa bir emanettir. Bu iki emanete hıyanet edilmemelidir. Kur’an’da ve Sünnette haram olarak ilen edilmiş şeyleri yapmak, zulme ve zalimlere rıza gösterip onlarla işbirliğine girişmek, bu iki emanete hainlik etmektir. Bu dünya hayatının sonunda ölüp mezara gideceğimiz kesin bir gerçek olarak önümüzde dururken, oraya haram ve zulüm yüküyle gitmek, her şeyden önce kişinin kendisine yapacağı en büyük zulüm ve hainliktir.
HAK İLAHIN HAK DİN VE DÜZENİNE UYMAK
“Allah’tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed O’nun kuludur ve elçisidir” demek her insanı mümin ve Müslüman yapar. İşte bundan sonra, bir kimsenin mümin ve Müslüman olarak kalması, İslam binası içinde kendisine yüklenilen sorumlulukları yapmamasına bağlıdır. Şöyle ki İslam “din ve düzen” olarak dört alt düzenden oluşur. Bunlar; 1- Dini ve Ahlaki Düzen, 2- İlmi düzen, Talim ve Terbiye Düzeni, 3- Ekonomi ve İktisat düzeni, 4- Siyaset, İdare ve Hukuk Düzenidir. İslam “din ve düzen” olarak bu dört düzenden ibaret bir bütündür. Biz, Allah’ı “hak ilah” olarak kabul edip iman dairesi içine girdiğimiz andan itibaren, bu imanın bir gereği İslam’ı “din ve düzen” olarak kabullenmek zorundayız. Biz bu imandan sonra İslam’ı “din ve düzen” olarak yetersiz de göremeyiz. Eğer biz, İslam’ı “din ve düzen” olarak yetersiz, bu çağa uymayan zararlı bir şey görürsek, o zaman da Allah’ın ilahlığına bir eksiklik izafe etmiş oluruz ki, bu da bizi iman dairesinin dışına iter. İslam’ı “din ve düzen” olarak yeterli görmekle birlikte çıkar ve menfaatlerimiz gereği “batıl din ve düzenleri” de bir çare olarak görür ve rıza gösterirsek, o zaman da zalim ve fasıklardan oluruz. Allah ise ne inkârcıları, ne de zalim ve fasıkları sevmez ve onlara yardım ve hidayet etmez. Çünkü Allah “kim İslam’dan başka din ve düzen ararsa bu ondan kabul edilmeyecek bir çabadır ve o ahirette gazabıma uğrayanlardan olur” ikazıyla bütün insanları uyarmıştır. İslam’dan başka “batıl din ve düzenlere” meyledenler, bu düzeni kurup telkin edenleri kendileri için “Allah’tan başka ilah” edinmiş olurlar. Bu ise tehlikeli bir tercihtir. Biz İslam ümmetinin bir evladı isek, mutlaka “hak ilah Allah’ın” rızası olan İslam’a “din ve düzen” olarak bağlandıktan sonra hakimiyeti için mücadele etmek zorundayız. Çünkü biz bu dünya hayatında İslam’dan “din ve düzen” olarak imtihan oluyoruz ve ahirette Allah “din ve düzen” olarak bu İslam’ın hesabını soracaktır.
HESAP GÜNÜ
Allah kullarına soracak: Ben “din ve düzen” olarak İslam’ı emrettiğim halde, sen neden “batıl din ve düzenlere” yönelip bu düzenlerin başarısı için çalıştın dediğinde cevabımız ne olur Çalacağımız kapı Siyonizm, haçlı batı, ABD, AB ve İsrail kapısı değil, Milli Görüş, İslam Birliği, Adil Düzen kapısıdır. Selam hidayete tabi olanlara…