Süleymanlılar CIA'nın kontrolünde mi?
BİR MEVTANIN ARDINDANMüntesibi olmanın şükründen aciz olduğum, Süleyman Hilmi TUNAHAN (KSA) Efendi Hazretlerinin irtihalini (1959) müteakip, O’nun dini hizmetlerinin tezahürü olan talebelerini ve bağlılarını bir araya getirerek, Kur’an Kursları Federasyonu unvanı altında teşkilatlandırıp, kamuoyunda Süleyman Efendinin Talebeleri-Süleymancılar (Süleymanlılar) olarak bilinen dini cemaatin meydana gelmesine vesile olan ve vefat ettiği 2000 yılına kadar cemaati idare eden Rahmetli Kemal KACAR (TUNALI) Beyefendinin, hasbelkader yakınında bulunup, zaman zaman zahiri iltifatına mazhar olmuş bir kişi olarak, ondan sonra 16 yılı aşkın cemaatin başında bulunan Ahmet Arif DENİZOLGUN’un 08.Eylül.2016 tarihindeki ani vefat haberinin siyasi ve dini çevrelerde, ölümü ve cemaatin geleceği konusunda şüphelere itmesi dolayısıyla, şahsımda bir emanet olarak bulunan bilgiyi, mühim bir vazife olarak, kamuoyu ile paylaşmayı uygun buldum. Bütün menfaat odaklarından bağımsız ve irtibatsız olarak, 1982 yılında Rahmetli Kemal Bey Ağabeyimiz tarafından şahsıma tevdi edilen bu emaneti, zamanı geldiği düşüncesiyle ortaya koymaya karar verdim. Maksadım, başka bir cemaatin derin güçler ve “Hain Üst Akıl” tarafından nasıl “FETÖ” terör örgütüne dönüştürüldüğünün ortaya çıktığı böyle bir zamanda, 16 yıldır aynı güçler tarafından kontrol altında tutulduğunu bildiğim bu temiz cemaatin, başka bir “Şer Odağı” haline gelmesinin önüne geçilmesinde, Devletimizin başında bulunan siyasi güç sahiplerine ve varsa aklı başında cemaat yöneticisi konumundaki hocalarımıza (Her bir şeyi keramete yormadan hareket etmelerini dileyerek), kendilerinde var olan bilgilere ilave olarak bendeki bu emanet bilgiyi de sunmak suretiyle dini ve milli bir hayra hizmet etmektir.
Tarih Haziran (21?)1982, Yer Fazilet Han-Sultanahmet: O tarihte Ardahan’da görev yapmakta olan Yüzbaşıyım. Oniki Eylül darbesinin üzerinden henüz iki yıl geçmemiş, yurt sathında birçok Ku’ran kursu ve öğrenci yurtları kapalı, darbe iktidarı cemaatin bütün mülküne el koymanın peşinde kararname hazırlamış, cemaat yöneticileri -başta Kemal KACAR Bey Ağabeyimiz olmak üzere- Antalya’da tutuklu olup idamla yargılanıyorlar. Bir vesile ile İstanbul’a gelmiştim. O günkü şartlarda iletişim imkanları zayıftı. Cemaate ait Fazilet Neşriyatın Sultanahmet’teki merkezine geldim. Kemal Ağabeyin cezaevinden tahliye edildiğini orada öğrendim. Birkaç gün önce serbest kalmış. Fazilete gittiğimde de oradaki ofisindeymiş. Geldiğimi haber verdiler, hemen kabul etti. Hizmet eden kişilere “Hususi görüşmemiz var rahatsız etmeyin!” diye talimat verdiler. 27 Yaşında genç bir subaydım. Böyle büyük bir zatın benimle görüşecek hususi ne meselesi olabilirdi? Cemaat mensubu 7-8 muvazzaf subaydan biriydim. O gün orada benim bulunmam bir tevafuk muydu? Kemal Bey Ağabeyimiz 1973 yılında mezun olup Tğm. olduğumuzdan itibaren benimle ve benim gibi subay olan diğer arkadaşlarımızla yakından ilgilendiğini biliyordum. Kur’an kursundan mezun bir talebesiyle (Rahmetli Zevceleri Bedia Ablamızın Talebesi) evlenmeme vesile olmuş, birçok mecliste “Bu kardeşimizi ben evlendirdim” buyururlar, bizimle iftihar ederlerdi. Ama bu durumla ilk defa karşılaşıyordum. Asrın Mürşidine evlat ve talebe olmuş, şahsen birçok kerametlerine şahit olduğum, tarihi ve manevi bakımdan büyük bir zatın karşısında olduğumun şuurundaydım. Hususi meselelerin istişare edileceği bir olgunlukta olduğumu düşünmüyordum. Asker olmam dolayısıyla bu konuya muhatap olduğumu düşündüm. Ne de olsa devir askerlerin devri idi. Tahmin ettiğim gibi de çıktı.
Bu Sırrımı Ben Hayattayken Kimseye Söylemeye Mezun Değilsin: Ağabeyimiz söze şöyle başladı; “Seninle bir sırrımı paylaşacağım. Bu sırrımı cemaatte H.Kumaş da dahil (O zaman Cemaatin iki numaralı idarecisi –Naib- idi) paylaşacak kimsem yok” buyurdu. İstihbaratın (MİT o zamanlar ve yakın tarihe kadar CIA’in küçük bir şubesi durumundaydı) kendisini cezaevinde bir anlaşmaya zorladığını, kendisinin de bu anlaşmayı kabul etmek zorunda kaldığını belirtti. (O günleri yaşayanlar, 27 Mayısın ünlü anayasa profesörü CHP Senatörü Muammer AKSOY’un Kemal Bey ve Cemaat hayranlığı(!) ile Ağabeye fahriyen avukatlık yaptığını iyi bilirler. Kemal Ağabey bir şey söylememekle birlikte bendeniz irtibatın bu yolla kurulduğunu düşünmekteyim.) Kemal Bey Ağabeye iki durumdan birini tercih etmesi teklif edilmişti. Ya Kendisi ve 16 İdareci-Hoca arkadaşı ortadan kaldırılacak ve Cemaatin bütün mülküne el konulacak; Ya da cemaatin tasfiyesi ve askeri idarenin emrine girmesi için idare ile işbirliği yapılacaktı. Eğer bu anlaşma sağlanırsa “Amerika veya Türkiye’de” en yüksek seviyede imkanları haiz bir dünya hayatı garanti edilecekti. Büyük miktarda para da teklif ediliyordu. Kemal Ağabey; “Ben bu anlaşmaya gönülden nasıl evet derim. Ama kabul etmediğim taktirde bu kişiler söylediklerini yapacak güçte ve kararlıktalar. Bu sebeple anlaşmayı kabul ettim ve bu şekilde tahliye edildim. Diğer arkadaşlarımız da serbest kalacaklar. Bundan sonra artık bu anlaşma çerçevesinde neyi ne kadar ve nasıl yapabileceksek öyle olacak.” Nitekim de öyle olmuştur; H.KAPLAN Hoca Efendinin ve daha nicelerinin 2000’e kadar cemaatten tasfiyesi, Kemal Ağabeyin (Sahte Şeyh olarak İstihbaratın elinde koz olması bakımından) “Dört Genç Kadın”la evlenmesi, yakın çevresinde (H.Ş.) ve (A.B.)vs. gibi MİTÇİ oldukları bilinen kişilerin, G.K. ve H.E. gibi cemaat yapısına uymayan süfliyatın bulunması hep bu sebepledir. 1988 yılında Ordu’dan istifa edip İstanbul’da cemaat şirketlerinde çalıştığım dönemlerde defaatle Kemal Bey Ağabeyimiz bu anlaşmayla ilgili durumu tarafıma teyit etmiş, her vazifeden alınıp cemaatten tard(!) edilen nice hocalarımıza ”bu sırrı” paylaşmadan moral destek amaçlı ziyaretlerim de onun bilgisi dahilinde olmuştur.
Yıl 2003, Ben KİPTAŞ’ta Yöneticiyim, JİTEM’den Davet Aldım: Hatıra yazmak gibi bir alışkanlığım yok maalesef, bu sebeple gün olarak tarihi hatırlamıyorum. 2002/2003 kış mevsimiydi. J.Gn.K.lığından olduğunu söyleyen bir J.Subayı (S.Ö.) beni arayarak, görüşmek için randevu istedi. Eski asker olmam dolayısıyla telefondaki kişi bana “Komutanım” diye hitap ediyordu. O günler AK Partinin yeni iktidara geldiği günlerdi. İktidar-Asker ilişkileri son derece gergin idi. Beklenmedik bu telefonun arkasındaki gerçeği daha iyi anlayabilmek için, “Devlet ayağa gelmez, ben devlete giderim”gerekçesi ile reddederek, görüşmek için kendim gelebileceğimi söyledim. (S.D.) isimli arkadaşımla Ankara’ya hareket ettik. Güvercinlikte ana bulvar üzerinden bir araçla alındım. JİTEM’in karargahındaydım. Özetle beni araştırdıklarını (Süleymanlı olduğumu, eski asker olduğumu bildiklerini) söyleyerek, Devletin benim hizmetime ihtiyacı olduğunu belirttiler. Devletimiz için her hizmete amade olduğumu ifade ettim. Özetle şöyle bir muhabere geçti aramızda; İrticaın (AK Partiyi kastederek) devleti ele geçirmekte olduğunu, özellikle İstanbul Belediyesinde İrticaı içeriden kontrol edecek eleman bulmakta zorluk çektiklerini, benim Süleymanlı cemaatine mensubiyetimi bildiklerini, zaten cemaatin başındaki Ahmet Arif Denizolgun’un kendileri ile birlikte çalıştığını, cemaatin bu haliyle devletin(!) himayesinde olduğunu ifade ederek, kabul etmem halinde İBB’de beni önemli bir makama getirebileceklerini söylediler. Ben de kendilerine, Komutanınıza söyleyin (Org. Şener Eruygur), eğer sivil iktidarın emrine tabi olursa kendisinin Gn.Kur.Bşk. yapılması için Başbakanla görüşebileceğimi söyleyerek tekliflerini reddettim. Dönüşümde birkaç ay geçmeden-çok yakın dostum ve kardeşim(!)- KİPTAŞ Genel Müdürü İsmet YILDIRIM tarafından manidar bir şekilde görev alındım.
Yıl 2010 Balyoz Davası Sanığı Org. Çetin Doğan Savcıya İfade Veriyor: Savcının darbecilikle suçlamasına “Darbeci General” Çetin Doğan’ın İnternete düşen ve daha sonra internetten kaldırılan ifadesinde; “Ne darbesinden bahsediyorsunuz, biz ne yaptıysak Devleti irticadan korumak için yaptık. Mesela hani şu Süleymancılar var ya, onların Kemal KACAR isimli başları vardı. 12 Eylülden sonra Onunla anlaştık. Fakat biz onu idare edelim “Adam Kurt Politikacı Çıktı” Demirel’i, Özal’ı araya koyarak O bizi idare etmeye kalktı. Sonra onu bir şekilde saf dışı bırakıp yerine Ahmet’i (geçmişini temizleyerek) getirdik. Bu (Cumhuriyeti Korumak ve Kollamak) asker olarak bizim asli görevimiz.” Diyor. İşte Ahmet Bey Ağabeyimizin acıklı hikayesi. En son şüpheli ölümü üzerine şimdi aynı merkezler, Alihan KURİŞ üzerinden aynı düzeni devam ettirmek mi istiyorlar? Orası artık yakın tarihte Hakan FİDAN’la millileşmekte olan Milli İstihbarat Teşkilatının işi. Devlet, herhalde, 15 Yıllık AK Parti düşmanlığının arkasında Kasımpaşa’daki Gecekondu Kurs Binasının yıkılmasının olmadığını biliyordur. Cemaatin safdil mensupları bilmese ve anlamak istemese de. Rahmetli Kemal Ağabeyin soyadına TUNALI ekini almasının hikayesini ise başka bir yazıya bırakalım.
FETÖ İLE İŞBİRLİĞİNDE
Suçüstü yakalanan Ahmet Beyin ani vefatı eğer tabii bir ölüm ise bu cemaatin geleceği için bir fırsattır. Gerek Alihan Bey gerekse cemaatin özel görevli olmayan idarecileri bu gidişe dur demezlerse, FETÖ’ye uygulanan muamelenin kendi başlarına da gelebileceğini hatırdan çıkarmamalıdırlar. Mehmet Beyazıt DENİZOLGUN Beyefendi şahsi mirasına sahip çıkmak (Ahmet Beyin Resmi Varisi olarak, Misafirhane, Ahmet Beyin üzerine kayıtlı Beytül Mala ait Tereke) ve Kardeşinin şahsına ve Cemaate karşı yaptığı haksızlık ve zulümlere dur demek için bugün ortaya çıkmayacaksa ne zaman ortaya çıkacaktır. Üstelik 15 Temmuz kalkışmasında duvara toslayan derin (hain) güçler de tüm güçlerini kaybetmişken!kaynak :http://www.dinihaberler.com/suleymanlilar-cia-nin-kontrolunde-mi-makale,4335.html Bu yazıya cevap olarak yayınlanan yazıda aşağıdadır.Meczuba Cevap! Şükrü GÖKKAYAhttp://diyariturk.com/index.php/2016/09/20/meczuba-cevap/
En az beş yıl boyunca dostlarla tartıştık. Şunlara cemaat demeyin dedik. Böyle cemaat olmaz dedik. Hiçbir İslami cemaat şarkı yarışması yapmaz, kızlarımıza şiirler, şarkılar okutup Hz. Peygamberimizin doğum gününü kutlamaz, madem İslam’a hizmet ettiklerini söylüyorlar o zaman Kuran-ı Kerim yarışması yapsınlar dedik. Hatta daha da ileriye gittik, Cenab-ı Hak Ali İmran Suresinin 19. Ayet-i Kerimesinde “Allah katındaki hak din İslamdır” buyururken diğer dinleri hak görüp, gösterip onlarla işbirliği yapmak küfürdür dedik, ama dinletemedik.
Peki, tüm bunları neden söyledik?
Korkumuz, endişemiz samimi bir şekilde tüm insanlığa hizmet etme amacında olan diğer grupların da bunlarla aynı kategoride değerlendirilmesiydi. Ne yazık ki korktuğumuz başımıza geldi ve 15 Temmuz sürecinden sonra tüm cemaatler tu kaka ilan edildi.
Ancak tam da bu dönemde Sayın Cumhurbaşkanımızın;” Bizim Allah’ın rızasını, milletin gönlünü kazanmayı hedef alan çalışmalar içinde olanlarla, FETÖ’yü bir arada tutmamız mümkün değil. Burada da hassas davranmamız gerekiyor” açıklaması ilaç gibi geldi.
Tabi bu arada durumdan vazife çıkartanlar, bu kaotik dönemde kahraman olmaya çalışanlar, selden odun kapmaya çalışanlarda yok değil.
Son dönemde ortaya çıkan bu tiplerden biri de Avukat Hayrullah Karadeniz.
Kendisi bazı art niyetli haber sitelerinde “Süleymancıların önde gelen isimlerinden” şeklinde tanımlanıyor. Yani hedef SÜLEYMANLILAR…
Bizim aklımıza “Süleymanlıların önde gelenleri” denilince; Seyfettin Alkan, Hüseyin Kumaş, Hasan Arıkan gibi mübarekler geldiği için ‘Acaba biz mi tanımıyoruz?’ diye şüpheye düştük ve bizzat bu ulvi hareketin yöneticilerine bu şahsı sorduk. Kendileri de tanımadıklarını ve ismini ilk kez duyduklarını ifade ettiler.
Bu zavallı meczubu son dönemde gündem yapan konu ise sosyal medyada yaptığı bir paylaşım. Efendim neymiş, Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin muhterem damatları merhum Kemal Kaçar Beyefendi, CIA ve MİT ile anlaşmış, cemaat onların kontrolünde ilerlemiş, hareketin önde gelen isimleri bu anlaşma sonucunda idamdan kurtulmuş falan filan..
Aslında kendisini tanımlamak için “meczup” ifadesi de hafif kalıyor, lakin bu ülkede basın ahlak ilkeleri ve hukuk kuralları olduğu için ancak bu kadar tanımlayabiliyoruz.
Yazıyı dikkatlice okuduk. Adam kurnaz, kendisini göklere çıkartıyor, milleti söylediklerine inandırmak için kendisini önemli adam yerine koyuyor. Merhum Kemal Kaçar Beyefendinin “Bu kardeşimizi ben evlendirdim buyururlar, bizimle iftihar ederlerdi” filan diyor.
Tabi yazdıkları saçmalıklar manzumelerinin en son örneklerinden biri olduğu içinde bir noktadan sonra şakülü kayıyor ve yazdıkça da batıyor!
Kemal Kaçar Beyefendinin kendisini görüşmeye davet ettiğini iddia ederken, o hayali görüşmeyi de; “Asrın Mürşidine evlat ve talebe olmuş, şahsen birçok kerametlerine şahit olduğum, tarihi ve manevi bakımdan büyük bir zatın karşısında olduğumun şuurundaydım” şeklinde anlatıyor.
Bir kere senin ağzına “şuur” ifadesi hiç yakışmıyor!
Çünkü hiçbir şuurlu Müslüman, hiçbir tasavvuf ehli insan, hiçbir gerçek Süleymanlı; ne Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin, ne Merhum Kemal Kaçar Beyefendinin, ne de Sayın Arif Ahmet Arif Denizolgun’un küffar ile işbirliği yaptığını iddia etmez. Çünkü bu insanlar her zaman küfrün ve kafirin karşısında olmuş, bu uğurda makamları ellerinin tersiyle itmiş, gün gelmiş hapislere atılıp işkence görmüş insanlardır. Bunun en güzel örneği de senin CIA ile anlaştığını iddia ettiğin Merhum Kemal Kaçar Beyefendinin ve mübarek üstadları Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin, Demokrat Parti iktidarının Cezayir politikasını sert bir dille eleştirmesi ve akabinde cezaevine konulmalarıdır.
Aslında sen bize söz bırakmıyor, kendini şu cümlelerle tekzip ediyorsun; “Eğer bu anlaşma sağlanırsa, Amerika veya Türkiye’de en yüksek seviyede imkanları haiz bir dünya hayatı garanti edilecekti” Demek ki anlaşma sağlanmamış ve CIA yeni bir arayışa girmiş ve görünen o ki aradığını da bulmuş!
Çünkü başta Türk Milleti olmak üzere tüm dünya, kimin Amerika’dan beslendiğini de, kimlere ne imkanlar sunulduğunu da, bu imkanlardan faydalananların kimlere hizmet ettiğini de gayet iyi biliyor; kimlerin samimi Müslümanların gücü oranlarında verdiği fitresi, zekatı, sadakası ile tüm dünyaya Kur’an-ı Kerim’in faziletini, Hz. Peygamberin ahlakını dalga dalga yaydığını da..
O kadar saçma, o kadar aptalca bir yazı ki, neresinden tutsanız elinizde kalıyor. İşte onlara bir örnek; “Yıl 2010 Balyoz Davası Sanığı Org. Çetin Doğan savcıya ifade veriyor: Savcının darbecilikle suçlamasına “Darbeci General” Çetin Doğan’ın İnternete düşen ve daha sonra internetten kaldırılan ifadesinde; “Ne darbesinden bahsediyorsunuz, biz ne yaptıysak devleti irticadan korumak için yaptık. Mesela hani şu Süleymancılar var ya, onların Kemal KAÇAR isimli başları vardı. 12 Eylülden sonra onunla anlaştık. Fakat biz onu idare edelim derken “adam kurt politikacı Çıktı” Demirel’i, Özal’ı araya koyarak o bizi idare etmeye kalktı. Sonra onu bir şekilde saf dışı bırakıp yerine Ahmet’i (geçmişini temizleyerek) getirdik. Cumhuriyeti korumak ve kollamak asker olarak bizim asli görevimiz.” Diyor.
Yahu Çetin Doğan’ın paşalığa terfi ediş tarihi 1987, yani 12 Eylül döneminde belki de albay bile değil. Subay konumundaki biri merhum Kemal Bey ile ne pazarlığı yapabilir Allah aşkına? Ayrıca o dönemde Süleyman Demirel’de siyasi yasaklı.
Yukarıda Kemal Kaçar Beyefendinin öldürüldüğünü ve yerine Sayın Arif Ahmet Denizolgun’un getirildiğini iddia eden, yani Sayın Denizolgun’u “işbirlikçi” ilan eden şizofren, yazının devamında ise;” İşte Ahmet Bey Ağabeyimizin acıklı hikayesi. En son şüpheli ölümü üzerine şimdi aynı merkezler, Alihan KURİŞ üzerinden aynı düzeni devam ettirmek mi istiyorlar? Diyor
Yani Sayın Arif Ahmet Denizolgun bir üst paragrafta ihtilalcilerin işbirlikçisi olarak gösterilirken, bir alt paragrafta “Ahmet Bey Ağabeyimiz” şeklinde tanımlanıyor, yeni işbirlikçi olarak Alihan Kuriş Beyefendiyi gösteriliyor.
Peki, devamında?
“FETÖ İLE İŞBİRLİĞİNDE Suçüstü yakalanan Ahmet Beyin ani vefatı eğer tabii bir ölüm ise bu cemaatin geleceği için bir fırsattır. Gerek Alihan Bey gerekse cemaatin özel görevli olmayan idarecileri bu gidişe dur demezlerse, FETÖ’ye uygulanan muamelenin kendi başlarına da gelebileceğini hatırdan çıkarmamalıdırlar. Mehmet Beyazıt DENİZOLGUN Beyefendi şahsi mirasına sahip çıkmak (Ahmet Beyin Resmi Varisi olarak, Misafirhane, Ahmet Beyin üzerine kayıtlı Beytül Mala ait Tereke) ve Kardeşinin şahsına ve Cemaate karşı yaptığı haksızlık ve zulümlere dur demek için bugün ortaya çıkmayacaksa ne zaman ortaya çıkacaktır. Üstelik 15 Temmuz kalkışmasında duvara toslayan derin (hain) güçler de tüm güçlerini kaybetmişken! “
Anlayacağınız merhum Kemal Kaçar Bey Ağabey önce CIA ajanı oluyor, darbecilerle işbirliği yapıyor, sonra öldürülüyor ve Sayın Arif Ahmet Denizolgun yerine getiriliyor, yani yeni işbirlikçi Sayın Denizolgun oluyor. Bir sonra ki satırda işbirlikçi Sayın Denizolgun öldürülüyor ve yeni işbirlikçi Sayın Alican Kuriş oluyor. Son satırda ise “FETÖ ile işbirliğinde suçüstü yakalanan Ahmet Beyin vefatı ve Alican Beyin görevi devralışı cemaat için bir şans” ifadesi..
Be utanmaz, arlanmaz, hayasız adam, merhum Ahmet Denizolgun’un FETÖ ile ne işbirliğini gördün? Bu yazıyı hangi ruh hali ile yazdın?
Merhum Ağabeyimiz bilmiyor muydu gücün yanında yer almayı, vekil, hatta bakan olmayı, valiler, genel müdürler, müsteşarlar atamayı? İsteseydi tüm bu imkanlara sahip olamaz mıydı, zaten mevcut iktidar ile soğukluğun nedeni de iktidar lehine aktif olmayışı değil miydi? Peki, ülkemizin yaşadığı şu son büyük badire bile onun ne kadar ileri görüşlü olduğunu göstermez mi?
Bu yazının gayesi ise “şeytan ayrıntıda gizlidir” misali son satırda açıkça ortaya konulmuş aslında. Şeytan diyor ki; “Mehmet Beyazıt Denizolgun mirasına sahip çıkmalıdır” Yani diyor ki başkaldırsın, kardeşimden sonra benim gelmem gerekirdi desin, bu büyük davayı bölme hareketi içerisine girsin.
Nereden talimatlısın ya da kimlere yeşil ışık yakıyorsun onu bilmem, ancak şunu aklından çıkartma ey gafil;
Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin irtihalinden sonra Kemal Kaçar Bey bu bayrağı devraldığında, senin “hocaefendi” diye tanımladığın bir grup nefsi hareketler içerisine girdi, hayaller kurdu çok şükür başaramadı. Ardından Kemal Bey Hak’ka yürüdü, merhum Arif Ahmet Denizolgun Kur’an-ı Kerim hizmetini üstlendi yine birileri ortaya çıktı, “O da kim, cemaat onun arkasından gitmez, biz ne dersek o olur” dedi, birilerini kandırdı, vekil oldu, il başkanı oldu, bakan yardımcısı oldu, ancak gerçekler kısa bir süre sonra ortaya çıktı ve hepsi tasfiye edildi. Şimdi ise senin gibiler aracılığıyla nifak tohumları ekilmeye, bu ulvi hareket bölünmeye, parçalanmaya ve yönetilmeye çalışılıyor.
Ancak çabalarınız yine beyhude kalacak, Kur’an-ı Kerim’in rehberliğinde, Hz. Peygamberin önderliğinde Süleyman Hilmi Tunahan hazretleri tarafından yakılan bu meş’ale dalga dalga yayılacak, kıyamete kadar tüm dünyayı aydınlatacak.