İş yeri(m)...
Ortamı görmek istemezsiniz. Takım elbise ceketi ile geldiğim yer; paletler üzerinde yazıcıların konulduğu, iri kalıplı ağzı sigaralı abilerimizin galiz küfürlerinin yankılandığı bir depo. Bir de şu portif aracını birbirlerinin üzerine sürmeleri.... r
Deponun ortasında pimapen bir bölme var. Dört kişi çalışıyoruz. Müfit Şef, Ertuğrul, Seda ve ben. Şef dediğime de bakmayın. Departman sorumlusu. Hani şu hiç bir işten anlamayan ama sırf şirketteki geçmişinden dolayı köşe bir yer verilen, renklerinin adını bile bilmediğim çizgili ya da iç içe geçmiş kareleri gömlekler giyen ve tahmini üçüncü ya da dördüncü düğmede göbeği patlak veren tipler var ya... İşte onlar hep müdür olur. Bi de içine mavi atlet giyerlerse tamam.
Ortada birleştirip banko ile böldüğümüz dört masaya her birimiz oturup arıza kaydı açıp yeni yazıcıların kaydını tutuyoruz. Ertuğrul hemen yanımda oturuyor. Sol bölme de Seda, çapraz da ise Müfit Şef. Çok sessizliğe dek gelmezsiniz. Portif sesleri vesayre sesler duyulur. Ama bizim bölme kesin derin sessizliklerin kara çukuru. Klavye sesi belki... Bazen de Müfit Şef in andrapozun verdiği eksiklenme olursa Seda''yı güldürme denemeleri bu sessizliği bölüyor. Seda sessiz birisi normalde. Ama anlam veremediğim bir iticilik var. Sakın benim kadın düşmanı olduğumu sanmayın. Ama şefin yaptığı o iğrenç espriye; belki istemeyerek bir kahkaha atıyor ya. Benim hücrelerimdeki atomların proton nötron elektron ne varsa parçalanıyor gibi hissediyorum ve o an bir enerji açığa çıkıyor. Wanted filmini izlediniz mi? Wesley Gibson klavyesini eline alıp arkadaşının tam ağzının ortasına koyuyor ve tuşlar kanla karışık etrafa dağılıyor . İşte işin özeti Seda o kahkahayı bastığında önündeki klavye şaha kalkıyor. Tabi hayal dünyam da.
Ertuğrul'a gelince iyi çocuktur. Benden bir kaç yaş büyük. Bazen saçma olsa da akıl hocalığı yapar bana. Çoğunu dinlemiş olmak için dinlerim. Bir de sigaraya başlatma arzusu var beni. Henüz başlamadı.
İş yerinin özeti değil, bütünü bu. Yaklaşık dört aydır çalışıyorum. Anlattığımın ötesine geçmez. Ha bi de son zamanlar da tespit ettiğim bir durum var. Ertuğrul evli, Seda nişanlı, ben bekar ve şef dul. Yani medeni durumun dört haliyiz.
18.00
Bu benim özgürlük saatim. İçime tarifsiz bir mutluluk hakim olur. Tamamen mesainin bitmesinden kaynaklı. Dedim ya küçük şeylerle mutlu olurum. İşe gelirken caddenin sağını, dönerken solunu kullanırım. Ve her gün önünden geçtiğim dükkanlara bakmadığımı bu gün fark ederim. Bir dükkanın önünde durdum. Cama yaklaştım. İçeriye uzun uzun baktım. Renkleri güzel iç açıcı.
-Buyrun yardımcı olayım
Kafamı tezgahtara çevirdim. Ne diyeceğimi bilmiyorum şu an. Uyuz oluyorum hemen soruyorlar. Bırak rahat rahat bakayım.
-İsteseniz içeri gelin, farklı perde modellerimiz var. Onlara da göz atabilirsiniz. Bir iki adım yaklaştım.
-Kusura bakmayın evime almayacağım kadar güzeller. Sanırım pencerem onları hak etmiyor.
Kadının şaşkın bakışları eşliğinde elimdeki çantayı sallayarak otobüs durağına doğru yürüdüm. Akşam; sabaha nazaran sakın oluyor. Sokağıma girer girmez koşar adımlarla evime giderim. Kimseyle muhattap olmadan apartmana girerim. Eğer Aysun Teyze balkonda ise saksı muhabbeti gerçekleşir. Apartman yüksel katlı olmasına rağmen asansör yok. Sebebini tabiki bilmiyorum.
Raziye Nene ve Kadir Dede. Acaba nereye gidiyorlar? Evden pek çıktıklarını görmedim. Gerçi ben de çıkmıyorum ki muhtemelen ondan görmüyorum. Kadir Dede dedikleri 90 küsür yaşında bir dayımız. Hafıza kaybı yaşıyor sık sık. İhtiyaçlarını Raziye Nene karşılıyor. Zor bir durum. Sanırım hava aldırmaya çıkartıyor.
Ve evdeyim. Huzur noktam. Hemen bekarlar milli yemeğimiz makarnamızın suyunu koyarak işe başlayalım. Ardından en sevdiğim filmi Fight Club'ı açarak karşısında çatal atarım makarnaya. Yıkılan binaların eşliğinde akan jenerik ile koltuğuma yaslanırım.
devam edecek ....