MUHÂFAZA-KÂR
- ‘Siyaset er kişi işidir efendiler! Adil olacaksınız. Onurlu olacaksınız. Dik duracaksınız ama asla dikleşmeyeceksiniz….’ Tamaaam, yarınki konuşmaya hazırım… Oğlum, su getir şuradan.
- Hemen efendim, buyrun.
- Sağol, çıkabilirsin.
- Nasıl isterseniz başkanım.
Yarın vereceği demeci çalışmış, rahat deri koltuğuna yaslanmıştı. Artık yalnızdı. Önündeki dosyalar dikkatini çekti. Alıp birkaçını incelemek için henüz başkan seçilmişken yenilediği parlak deri koltuğunu masaya doğru yaklaştırdı. Ne iyi etmişti şu koltuğu almakla; kendisine özgüven kazandırmıştı adeta.
Dosyalara yöneldi, duraksadı. “Huzur islamdadır diyen ağabeylerimiz……..” saatlerdir aklında dolanan fakat bir türlü devamını hatırlayamadığı -aslında hatırlamakla da uğraşmadığı- o söz yine aklına gelmişti. Fazla umursamadı.
Dosyaları eline aldı.Pek de dikkatli bakmadan -başlıklarına göz gezdirerek- sırayla incelemeye başladı.Birisi gözüne ilişti; bu, gayet afili logosu olan, bir şirket ismiydi. Altında da bir not: İmar bölgesi dışında kalan Yeşildere mevkisinde,50 dönümlük arazide yapılacak olan fabrikamız için, arazinin imara açılmasını talep ediyoruz. Karşılığında 100 bin TL hesabınıza aktarılmıştır.
-Neydi bu şimdi? Bir de rüşvet mi alacağım?
“Huzur İslamdadır diyen ağabeylerimiz…….”
Dosyaları bir kenara bırakıp şu sözü mü düşünseydi? Karşısında biri varmışçasına böbürlenerek: ‘Muhakkak önemli bir söz olmalı, boş şeyleri aklımda tutmam ben.’ dedi.
Dosyayı elinden bırakmak üzereydi ki kağıdın arkasındaki zarfı fark etti.Ucunu şöyle güzelce yalayıp kapattıkları belli olan bu zarfı eline aldı, açtı…İçinde ufak bir kağıt.Kağıtta da kısa bir yazı: Efendim, sizin eliniz ayağınız uzundur. Fakiri, kimsesizi bilirsiniz. Hesabınıza para yollamamızın nedeni budur. Yanlış anlamanızı istemeyiz… Saygılarımızla.
-Hah, şimdi oldu. Şunu baştan söylesene be adam! Şu paranın bir kısmı ile nakit ihtiyacımı karşılar daha sonra fazlasıyla yerine koyarım. İşte bu kadar.
Yüzü gülmeye başlamıştı.
O bilindik,sırıtkan yüz ifadesiyle dosyalara geri döndü. Bir kağıt daha takıldı gözüne,kağıda yaklaştı. Kısa bir yazı daha: “Huzur islamdadır diyen…..” Yok yok, yazı bu değildi. Eğer olsaydı rahatlayacaktı, ama değildi. Düşüncelerini bir kenara bırakıp yazıyı okumaya başladı:Başkanım, sizden önümüzdeki 5 yıla ait imar planlarını talep ediyoruz. Şirket olarak yeni projemizin yerleşim alanlarına yakın olması mühim. Zira halkımıza hizmet için bir AVM projemiz var. Bu konuda bize yardımcı olacağınıza hiç şüphemiz yok. Ayrıca kağıdın arkasındaki çek size ait. Belediyeye bizim de katkımız olsun istedik… Saygılarımızla.
-Vay be! Bizim partiden herhalde. Belediyeye katkı yapmak istiyor. Helal olsun. Bu para ile Şöyle güzel bir toplantı masası aldım mı şu odaya,offsiz o zaman görün burayı. Hem benden sonrakilere de hayrım olmuş olur.
-Veli, bak olum buraya!
-Buyurun başkanım.
-Al şu iki dosyayı,orada ne yazıyorsa işleme koyun.Hadi bakalım!
-Hemen efendim… Efendim mührünüzü basmamışsınız.
-Hay Allah kafa mı kaldı…Ver bakayım.
-“Huzur islamdadır diyen ağabeylerimiz……..”
-Bir şey mi buyurdunuz başkanım?
Veli’nin, kendi kendine konuştuğunu fark etmesini umursamadı. Birkaç saniye duraksadıktan sonra mührünü gerekli yerlere bastı: Dan, dan!
-Yok bir şey al şunları haydi.
-Tabii başkanım. İyi çalışmalar.
Odada yine kendiyle başbaşa kalmıştı. Çekmecesini açtı. Çok gizli işler yapıyormuşçasına kafasını kaldırıp,zaten boş olan odayı kolaçan etti. Ardından elini çekmeceye attığı gibi bir hışımla, siyah deri terliğini çıkarttı ve yere koydu. Bütün gün belediye binasında tak tuk sesler çıkartarak yürüdüğü; sivri burunlu, rugan ayakkabısının esaretinden kurtardı ayaklarını. Şöyle derinden bir oh çekti ve terliğini giydi. Bu sefer daha bir rahatlamıştı. Kafasını kaldırdı. Odanın sessizliğini fark etti. Bu kez yüksek sesle: “Huzur islamdadır diyen ağabeylerimiz…..” Nereden geldi bu söz aklıma? Hey Allah’ım! Uğraş ki hatırlayasın, dedi.
Odadaki sessizliği televizyonun sesi ile dağıtmak istedi. Biraz karışıkfakat –kendine göre- neyin nerede olduğu belli olan masasını yokladı. Kumandayı arıyordu ama masada değildi. Çekmece…? Hayır, orada da yoktu. Şöyle bir doğruldu, etrafına baktı. Tabii ya, dedi. Kendisi belediyede değilken Veli’nin girip televizyon izliyor olabileceğinden şüphelenmişti. Bu yüzden kumandayı,en alttaki anahtarlı çekmeceye koymuştu.’Bu devirde kimseye güvenmeyeceksin’ diye söylenmeyi de ihmal etmedi.
En altta bulunan anahtarlı çekmeceye ulaşması için iyice eğilmesi gerekiyordu. Çok sevdiği koltuğunu geriye doğru çekti. Yavaşça elini cebine attı, anahtarlarını çıkardı:Kahverengi saplı olan….İşte buradaa, dedi.Eğilerek anahtarıçekmeceye taktı. Gözü çöp kovasının yanında duran buruşmuş kağıda takıldı. Belli ki başarısız bir atış sonucu oradaydı.Bir eliyle kağıdı alırken,diğer eliyle de çekmeceyi açtı ve kumandayı aldı.Aradığını bulmuş olmanın sevinciyle doğruldu ve sandalyeyi masasına iyice yaklaştırdı. Buna rağmen göbeğinden dolayı masa ile arasında hatırı sayılır bir mesafe kalmıştı. Son günlerde ayarı iyice kaçırdık, diye geçirdi içinden.
Nihayet televizyonu açtı. Siyasi lideri oradaydı: ‘Bizim partimiz…’ Diye söze başlıyor, ne kadar dürüst olduklarından dem vuruyor,kendilerini öve öve bitiremiyordu.Dinledikçe yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. Sonra tebessüm kendini pis bir sırıtmaya bıraktı. Kendisiyle gurur duyduğu zamanlar böyle gülerdi. Bu siyasi hareketin içerisinde bulunmaktan da gurur duyuyordu zaten.
Elindeki kağıt aklından çıkmıştı. Kendine gelince ancak kağıdın farkına varabildi. Televizyonun sesini kıstı. Buruşmuş olan kağıdı açtı. Kağıdın üzerinde öbürleri gibi afili olmayan bir logo, yanında da ne olduğunu çok da merak etmediği bir yardım derneğinin ismi. Altında bir yazı: Sayın başkanım, şu zamana kadar yapmış olduğumuz bir çok yardım faaliyetinde ismimiz ön plana çıktı… Gözünü hafifçe kağıdın yukarısına çevirdi. Bu sefer dernek ismine daha dikkatli baktı. Evet, bu ismi daha önce duymuştu.Okumaya devam etti: Nitekim siz henüz adaylığınızın ilk günlerinde bizi ziyaret etmiş ve bizden destek istemiştiniz. Çalışmalarımızda da bizlere yardımcı olacağınızı belirtmiştiniz. Fakat ne yazık ki bugün geldiğimiz noktada bize herhangi bir yardımınız (maddi veya manevi) dokunmadığı gibi yardım mesajlarımızı da cevapsız bıraktınız… Bu sefer duraksadı. Yazı istediği gibi gitmiyordu: ‘Biz elbette yardım ediyoruz ama bu sizin kurumunuza olmak zorunda değil. Bu düpedüz bencillik’ dedi kendi kendine. Biraz mahcup,daha çok öfkeli bir yüz ifadesi ile okumaya devam etti: Bizim sizin yardımlarınıza karşı verebileceğimiz tek şey; ‘ Allah razı olsun’ demektir.
Nitekim bundan büyük bir karşılık da olamaz. Bu mesajımızı en yakın zamanda yanıtlamanız ümidiyle: EsselâmuAleyküm.
-Bu neydi şimdi? Duygu sömürüsü mü? Bize ahlak dersi mi veriyorsunuz? Allah’ın rızasından daha büyük bir şey olmadığını biz de biliyoruz elbet.
Sinirlenmişti ama istediği tepkiyi verememişti. O sırada siyasi lideri konuşmaya devam ediyordu. Kısmış olduğu televizyonun sesini yükseltti. Lider kapanış konuşmasını yapıyordu: -Bizleri buralara getiren sizlerin dualarıdır. Allah sizlerden razı olsun!!! Yine gülümsedi. Tabii ya, dedi. “Biz de Allah rızası için çalışıyoruz.” Artık kağıt umurunda değildi. Başarısız olan atışı sayıya dönüştürmeye hazırlanıyordu.Tam kağıdı buruşturmak için hamle yapacaktı ki,o esnada kağıdın altındaki bir not dikkatini çekti. Kağıda iyice yaklaştı,artık yazı gözünün önündeydi: “Huzur islamdadır diyen ağabeylerimiz, kendilerine iktidar verilip huzuru iskânda bulduğundan beri; huzur isyandadır bizim için.”
BASKET!!!
Muhammet Emin KORKMAZ