Tebliğ; zaman, yer ve nitelik açısından amaca ulaşmak, sona varmak, nihayete ermek, resmi bir yazıyı, kararı halka veya ilgililere duyurmak, bildiri, beyanname, mesaj, bir inancı ve davayı başkalarına anlatmak ve yayılmasına çalışmak anlamında kullanılır. Müminler açısından tebliğ, İslam’ın Adil Düzen mesajını bütün insanlığa iletmektir. İnsana halifelik görevi gereği, insanlara hakkı tebliğ etme sorumluluğunu yüklenmiştir. Tebliğ bir yerde telkinde bulunma, nasihat etme ve uyarma işidir. Çünkü dinde zorlama olmaz. Tebliğ edenin görevi ikrahta bulunmak değil, ikna etmek ve inandırmaktır. Araf 61-62: “Nuh dedi ki, bende hiçbir art niyet ve sapıklık yok; tam aksine ben, âlemlerin Rabbi tarafından görevlendirilmiş bir elçiyim. Ben size (kendi görüşlerimi, kuruntu ve saplantılarımı değil, doğrudan doğruya) Rabbimin mesajlarını (hükmü olan İslam’ı) tebliğ ediyor ve size (güzelce) öğüt veriyor ve ben Allah tarafından (bildirilen bir ilim ile) sizin bilmediklerinizi biliyorum.” Tebliğ görevi yapılırken çeşitli sıkıntılarla karşılaşmak mümkündür. Peygamberlerin hayatı, bunun örnekleriyle doludur. Onlar, karşılaştıkları sıkıntılar sebebiyle karamsarlığa kapılıp yollarından sapmamışlar ve davadan taviz vermemişlerdir.
DAVET
Davet; çağrıda bulunmaktır. Davet; insanlara İslâm inancını, ahlakını ve adil düzeni anlatmayı, tanıtmayı, yaşamaya çağrıyı ifade eder. Bu anlamda davet; insanları hakka, adalete, doğruluğa, adil düzene, hidayete, barışa, kardeşliğe, kula kul olmaya değil Allah’a kul olmaya çağırmaktır. Peygamberlerin ve inananların daveti hem inancı hem de düzeni kapsar ve bu davetin muhatabı da bütün insanlıktır. Davet, tevhide ve adil düzene birlikte yapılır. Davet; tevhide yapılır, adil düzene yapılmaz ise, adil düzene yapılır, tevhide yapılmaz ise, inancımıza göre bu teklif, davet olmaz. Nahl 125: “İnsanları, Rabbinin yoluna (tevhide ve adil düzene) hikmetle (Kur’an bilgisi ile) ve güzel öğütle (sünnet bilgisi ile) davet et ve onlarla en güzel bir (tanıtım ve örneklik) ile mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin kimlerin kendi yolundan (tevhitten ve adil düzenden) saptığını çok iyi bilendir ve kimlerin hak yolu (tevhit ve adil düzen yolunu) izlediğini de en iyi bilendir.” Bu ayet, davetin kapsamını, bütünlüğünü ve üslubunu anlaşılır bir şekilde ortaya koymaktadır. İslam’ın, inanç ve düzen bütünlüğü gözetilerek yapılan davet; Müslüman’ı, gayrimüslimi, sağcıyı, solcuyu, bütün inanç gruplarını, etnik toplulukları kapsamı içine alır. Davetçinin burada şuna davet yapılır veya yapılmaz, şu hidayet bulur veya bulmaz diye bir tasnif yapma hakkı yoktur. Çünkü hidayet Allah’tandır. Allah’ın kime hidayet verip vermeyeceğini, kimin hidayetten nasibinin olup olmadığını biz bilemeyiz. Davetin hedefi; kişilere, gruplara, ideolojilere, dini oyuncak ve eğlence edinmeye, haram ve zulüm yolunda yürümeye çağırmak değildir. Davetin hedefi; insanları doğrunun, iyinin, güzelin, faydalının, adaletin bir bütün olarak gözetildiği Allah’ın razı olduğu saadet yoluna, adil düzene çağırmaktır.
KURTULUŞA ÇAĞIRAN SİYASET
Adalet ile zulüm, aydınlık ile karanlık, hak ile batıl arasında fark vardır. İman ile küfür, şirk ve münafıklık arasında fark vardır. İslam ile materyalizm, kapitalizm, liberalizm, komünizm arasında da fark vardır. Biz İslam ümmetinin evlatlarıyız. Milli Görüş, bu gerçeğin şuurunda olmaktır. İzlerini takip ettiğimiz peygamberler nasıl insanları “kurtuluşa” davet etmişler ise Milli Görüşçüler-Saadet Partililer olarak bizim görevimiz de, insanları “barış düzenine” davet etmektir. Bizim siyasetimiz, insanlara kurtuluşun yolunu göstermek ve onları adil düzene çağırmaktır. Bizim siyasetimiz, mazlumun ve mağdurun yanında, zalimin ve bütün kötülüklerin karşısında olmaktır. Bizler, şahısların iktidarı için değil, hak ve adalet esaslarına itibar eden adil bir düzenin, barış ve kardeşlik düzeninin kurulması için mücadele edenlerdeniz. Bizim için Saadet Partili olmak, Nemrut’un karşısında İbrahim, Firavun’un karşısında Musa ve Harun, zalim hahamlar ve kâhinler karşısında İsa, Ebu Cehil’ler ve bütün zalim ve münafık önderler karşısında Hz. Muhammed, Siyonizm karşısında Abdülhamit ve Necmettin Erbakan gibi olabilmektir. Saadet Partisi yoldan çıktı diyenler, yürüdükleri yolun nereye gittiğini görmekten aciz basiret yoksunlarıdır. Selam hidayete tabi olanlara…