15 TEMMUZ 2016 CUMA GECESİ İZLENİMLERİ
Ülke olarak birçok badireler atlattık o güne gelene kadar.15 yıllık Ak parti hükümeti döneminde milletimiz üzerinde vesayet kurmak isteyen farklı yapıların mücadelelerini yaşadık.28 Şubat sürecinde Refah Partisi'nin kapatılması,Erbakan Hocanın yasaklanması, MGV'lerin mallarına el koyulması, başörtüsü yasakları, İHL katsayı adaletsizlikleri...vs 1999'da Merve Kavakçı'nın Fazilet Partisi milletvekili olarak meclise başörtülü olarak girmesi sebebiyle Fazilet Partisi'nin kapatılması ardından Milli Görüş hareketinin bölünmesi Rahmetli Erbakan Hocanın yola Saadet Partisi ile Yenilikçilerin Ak parti ile devam etmesi. Sonrasında inanan insanlara yapılan baskıların toplumda patlama noktasına gelmeye başlaması Recep Tayyip Erdoğan'ın güçlü bir islami referansa sahip olması,Milli Görüş hareketi içersinde yıllardır mücadele etmiş ve yetişmiş,sistemin zulmune uğramış bir kişi olarak mazlum konuma düşmesi milletimizde zaten birikmiş olan 28 şubat hıncını Tayyip Erdoğan'ın kurduğu Ak parti'ye oy vererek almasına sebep oldu.
Ardından Ak partili yıllar başladı bu süreçte devlet içersindeki askeri vesayet ve yargı,medya,yök,anayasa mahkemesi gibi kurumlarda seçilmiş iktidarı beğenmeme önünü kesme hamleleri başladı.Hızlıca hatırlayacak olursak 2007'de 27 Nisan E-muhtırası,Ak parti hakkında açılan kapatma davası,Cumhurbaşkanlığı seçimide 367 krizi,Hanımı başı örtülü bir cumhurbaşkanı istemiyoruz diyen laik kemalist tayfanın "Tehlike'nin farkında mısınız" "Biz kaç kişiyiz" sloganlı "cumhuriyet mitingleri" ,Ardından Ak parti'nin devlet kadrolarında kendine yakın inançlı kadrolar diyerek yetişmiş eleman ihtiyacını Gülenci kadrolara açması, oradan karşılamaya başlaması,ardından başlayan Ergenekon opersyonları,Ordu içersinde darbe isteyen darbe planlayan bir ekibin olduğu iddialar,ses kayıtları,Balyoz,Eldiven,Ayışığı,Yakamoz....vs gibi planlar..
Bu süreç devam ederken Devlet aklının çözüm süreci için terör örgütü PKK 'nın kurucusu Abdullah ÖCALAN 'la İMRALI görüşmeleri...
2010 Referandum sürecinde Pensilvanya'dan "ölmüşlerinizi bile kaldırıp evet verdirirdim" diyen Gülen'in HSYK'nın yapısını değişmesi ile Yargı içersindeki binlerce hakim ve savcısı ile güç haline dönüşmesi
Ardından devlet içersinde artık daha da mevzi kazanan ve kibre kapılan yıllarca kenidi "hizmet hareketi" "cemaat" isimleri ile adlandırmış fakat büyüdükçe "camia" olduğunu ve islami bir oluşum olmadıklarını deklare eden bir gruba dönüşen Fethullah Gülencilerin MİT müsteşarı Hakan Fidan'ı 2011 şubatında ifadeye çağırmaları 7 Şubat Mit krizi
Yaşanan MİT krizi Ak parti ile Gülen cemaati arasındaki ilk sürtüşmenin göz önüne çıktığı bir durum olarak gönüse de HSYK seçimlerinde de tamamen kendi adamlarını seçtirerek hükümetle sürtüştüğü de duyumlar arasındaydı.
Diğer islami cemaat ve gruplar arasında da Gülencilerin her yere her şeye hakim olmak adına %100 kendi adamlarını yerleştirmek istedikleri diğer gruplara karşı da farklı engellemeler içersine girdikleri bir çok yerlerde dillendiriliyordu.
2012-2013 yıllarında Tayyip Bey'in Dershanelerin kapatılması fikrini dillendirmeye başlamasıyla Gülencilerin insan kazanma ve yetiştirme merkezi olarak gördükleri dersaneler konuşunsa sıcak bir çatışma başlamış oldu.
2013 yılında Haziran ayında Gezi parkı bahane edilerek başlatılan Gezi olayları ile bir nevi hükümeti devirme ve darbeye zemin hazırlama provası yapılmıştı. Atılan sloganlar, isteklerin gezi parkı ile alakası olmaması bu olayların kimlerin arzusu ile gerçekleştiğini göstermekteydi.3. köprü, Havalimanı gibi birçok yatırımın durdurulması istenmekteydi.
Gezi olaylarının bastırılmasının ardından 17 ve 25 Aralık günlerinde doğrudan Tayyip Erdoğan ve ailesine ve Ak partili iş adamlarına yönelik olarak “yolsuzluk ve rüşvet” görünümlü Gülenci Yargı ve Emniyet görevlilerinin başrolde oldukları Yargı ve Emniyet kalkışması ve bu kalkışmanın güçlerini devletten alan savcı, hakim ve emniyetçilerin görevden el çektirilmesi, görev yerlerinin değiştirilmesi ile kısa vadede savıldı.Artık savaş açıkça yürütülüyordu.Samanyolu yayın grubu bütün kanalları ile,TUSKON kendine bağlı iş adamları ile,Gülen yurtdışındaki lobi gücüyle tamamen Türkiye Hükümeti aleyhine Tayyip Erdoğan aleyhine bir savaş yürütmeye başlamıştı.
2014 yerel seçimleri sonrasında Çatı adayın CHP-MHP-Gülen tarafından desteklenmesi ona karşı Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi,7 Haziran seçimlerinde Ak parti’nin tek başına hükümet kuracak oyu alamaması,CHP ile 40 gün süren koalisyon görüşmeleri ve olmaması,MHP’nin en baştan bu kapıyı kapatması,CHP-HDP’nin hükümet kurmaya sayılarnın yetmemesi,MHP’nin HDP ‘nin olduğu hiçbir hükümette yer almayacağını ifade etmesi 1 Kasım’a kadar seçim hükümeti kurulması bu sırada çözüm sürecinin terör örgütünün o süreçte acaba biz de Suriye’deki gibi otonom yapılar kurabilir miyiz diyerek “öz yönetim” söylemleri ile hendekler kazarak Müslüman kürtlerin yoğun yaşadığı şehirleri yaşanmaz hale getirmesi ve devletin bir yandan örgütle de ciddi anlamda çatışmalı bir sürece girmesi bir yandan FETÖ ‘nün 2016 ‘ya kadar paralel yapı olarak MGK ‘da kabul edilmesi ve terör örgütü kategorisine alınması.Devletin ve hükümetin kendini artık savunma pozisyonu ile paralel yapı denilmeye başlayan Gülencilere karşı girişimlerde bulunmaya başladı.Yayın organlarına el konulması,bazı şirketlerine el konulması…
Ak parti ile Gülenciler arasında mücadele sırasında Ergenekon tahliyelerinin gerçekleşmesi ve bu tahliyelerde darbecilik yapmış olanların da masum olarak Gülenci grubun gazabına uğrayıp Ergenekon torbasına doldurulan masumlarla birlikte tahliye edilmelerinin yarattığı huzursuzluk...
15 Temmuz 2016’ya gelmeden birkaç gün önce gazetelerde “Orduda dev soruşturma,TSK’da bazı paşalar için paralel iddiasıyla gözaltı kararı verilmesi haberleri verilmişti.Tayyip Bey’in arada sırada Şangay’a girebiliriz’i dillendirmesi bundan Natocu subayların rahatsız olması..
…Ve 15 Temmuz gecesi…sıcak bir yaz gecesi…ama hiç bu kadar sıcak geçeceğini tahmin etmedğimiz bir gece.
Televizyonda haber kanallarından biri açıktı.Bilgisayarda yazı yazmakla meşguldüm.Habwr kanalında Son Dakika olarak “Ankara’da garip hareketlilik” başlıklı bir yazı okudum.Hemen sesini açtım dinlemeye başladım. Terör saldırısı olduğunu ve ambülanların bölgeye gönderildiği ifade ediliyordu. Başka bir kanalda İstanbul’da Köprü’nün bir grup asker tarafından tek yönlü olarak kapatıldığı haberi….Neler olduğunu anlamaya çalışırken bunu bir darbe girişimi olabileceği konuşulmaya başlandı.Cumhurbaşkanı,Başbakan ya da Genel Kurmay Başkanı’nın bir açıklama yapması kafadaki soru işaretlerini gidermesi için endişe ile bekliyorduk.
Başbakan Binali Yıldırım ilk açıklamayı yaptı “Bu Bir Kalkışmadır ve bu kalkışmayı canımız pahasına da olsa bastıracağız” cümlesi
Bu resmi ağızdan yapılan açıklamadan sonra kardeşim aradı “abi evde misin çabuk çıkalım ben emniyetin önüne gidiyorum sen de çık” Henüz Cumhurbaşkanımızın yeri ile ilgili bir bilgi yoktu ve haber alınamıyordu.Kardeşim tekrar aradı ve askeriyeden 20-30 araçlık konvoyun çıktığını askeriywe önündeki sivil bir aracın durdurmak istediğini fakat askeri araçların dur ihtarına uymayıp gittiklerini nereye gittiklerini bilmediğini söyledi.
O sırada annesigilin evinde olan eşimi aradım.Ve ben gidiyorum .Televizyonları açın darbe oluyor dedim.Siz de Çınar meydanına gelin dedim.
Ne olacağını bilmemenin verdiği bir endişe ama içimde hissetiğim iman ile abdestimi alarak arabaya atladım ve çıktım.Yolda hemen dava kardeşim Milli Görüş teşkilatları Anadolu Gençlik Derneği (MGV) Denizli Şubesi yönetiminde olan ve Şuurlu Öğretmenler Derneğimiz de de beraber çalıştığımız Ahmetcan kardeşimi aradım “Hadi abdestini al hazırlan çıkıyoruz dedim belki sonunda şehadet nasip olur” dedim hiç itiraz etmeden tamam hocam çıkıyorum dedi.Onu evden aldım ve Çınar meydanına doğru yola çıktık.Darbecilerin ilk olarak Valilik ve Belediye’yi ele geçireceğini düşündüğümüz için Belediye binasıın önüne gitmiştik.
Gözlemlediğim o sırada bizler yarın darbe olursa nolur diye düşünmeden irademizi gasp etmek için ile milletin tankını millete doğrultan hainlere karşı hızlıca meydana gitmeye çalışırken bazı korkak ve her döneme ayak uyduracak cinslerin marketlere yığıldığını, benzinliklerde yakıt kuyruğuna, bankamatiklerde para çekme yarışına girdiklerini görünce halimize şükrettim. Ve Denizli’de bu şekilde sadece kendini düşünen yığınların da olmasına duyduğum üzüntü düşünceleri kafamı sarmıştı.
Arabanın radyosu bir yandan sürekli Ankara’da İstanbul’da sıcağı sıcağına neler olup bittiğini haber veriyordu. Yolda giderken Denizli Lisesi’ne varmadan önceki ışıklarda Cumhurbaşkanımızın canlı yayına bağlanarak “Tüm halkımı meydanlara, havalimanlarına çıkmaya iradesine sahip çıkmaya davet ediyorum dediği “ ve “Ölümüne ölümüne…” diyerek bu işgal girişimne karşı direniş çağrısını duyduğumuzda bir nebze daha olsun rahatlamıştık.Çünkü Başkomutan olan Cumhurbaşkanımıza suikast başarılı olsaydı ve ya rehin alınsaydı durumun vehameti daha farklı olurdu
Çınar meydanına vardığımızda meydan da halk toplanmaya başlamıştı.Ellerinde bayraklar,dillerde tekbirler ve asker kışlaya sloganları atılıyordu.
Meydana varırken annem, babam ,ablamları aradım meydana gelmelerini istedim.Onlar da hazırlanmışlar ve yola çıktıklarını söylediler.
Meydanda bir yandan internetten telefonlarımızla gündemi ,ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorduk.Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen’den o gece üyelerini meydanlara davet eden telefon mesajları geldi.
O gece ilk saatlerde korkmadan,yılmadan,ortamı koklayıp duruma göre tavır alanlardan olmadık.Vatanımızda geçmişte yaşanan darbe düzenlerinin ve darbelerin bu ülkeye neler kaybettirdiğini bilerek okuyarak büyüdük. Ve bu yapılan darbe girişiminin dış desteksiz olamayacağını ve böyle bir darbeye karşı durmanın vatanımızı işgale karşı savunmak,milli irademizi korumak,namusumuzu,vatanımızı,değerlerimizi korumak olduğunu biliyorduk.
Meydanda sloganlar….tekbirler…ve gitgide artan mahşeri kalabalık…..
Haberlerden gelen bombalama ve şehit haberleri…alçak darbecilerin halka fütursuzca kurşun sıkmaları bizi daha da bilenmemize bu işe kalkışan güruha ve onlara destek verenlere karşı kinimizi artırıyordu.Sabaha kadar meydanlardaydık.Uyumadık. O gece Denizli Valisi’nin ve milletvekili Şahin TİN’in darbeye katılmak için Denizli Çardak havaalanıa giden askeri konvoy ve içindeki 500 askerin Çardak’tan havalanmalarına mani olduğunu, Çardak halkının da havaalanına giderek oradaki darbeci askerleri durdumak için mücadele ettiğini, Çardak belediyesi’nin havaalanının tüm elektirğini kesmesi, Belediye’nin DESKİ’nin iş kamyonlarını askeriye etrafına konuşlandırması….
16 Temmuz sabah namazı belki de Çınar’daki Yeni Camii tarihinde ilk defa öyle muhteşem bir kalabalıkla Sabah Namazınına şahit oldu.
O gece yaşadıklarımız günlerce sürecek milli irade nöbetlerinin başlangıcıydı.Sonrasında işi şarkıya türkülere vuran şovmen ve reklamcı tiplerin yanında da yer almadık.
Darbe girişiminin arka planında yer alan İncirlik üssü,ABD,İsrail ve siyonizmi kukla olarak kullandıkları fetö gibi örgütlere odaklanarak göz ardı etmemeliyiz.
Bizim en büyük düşmanımız fitnedir.Kendi iç birliğimizi muhafaza eder ve 15 Temmuz darbesi sırasında oluşan birlik ruhu devam ettirilebilir ve fetö operasyonları masum ve suçsuzlara da bulaştırılmasına mani olunarak daha kontrollü bir mücadele halinde devam etririlirse bu fitnelerin önüne bir miktar geçilmiş olur.
Toplu vurdukça sinelerimiz onu top sindiremez.
Milli Görüş lideri Erbakan Hocamız ne demişti?
“BİR MİLLETİN ASIL GÜCÜ NE TOPUDUR NE TANKIDIR.BİR MİLLETİN ASIL GÜCÜ İMANLI VE AZİMLİ EVLATLARIDIR.”