Kıymetli okuyucular, sizleri birkaç hafta sürecek bir devam yazısı ile baş başa bırakıyorum. Bu yazı serisinde Üstad Ali Ulvi Kurucu’nun hatıratı ile Eyüpsultan’da kısa bir gezintiye çıkıyoruz;
Salavatsız Yürünmez Bu Yollarda(1)
Merhum dedemin bir tavsiyesi vardı. Derdi ki:
“Oğlum, bir caminin veya bir mescidin civarından geçerken, Rasûlullah Efendimiz’e salâvât getirin. Efendimiz şöyle buyuruyor:
“Bana bir defa salâvât-ı şerîfe getirene, Allâhu Teâlâ, on defa salâvât-ı şerîfe getirir. Yani onun günahlarını affeder, cennetteki mertebesini yükseltir.”
Kitabı kapattım. Otobüs Eyüpsultan durağına gelmişti. Yanımdaki adama ineceğimi belli etmek için oturduğum yerden hafifçe doğruldum. Adam yer verince, belki onun duyamayacağı bir ses tonu ile, “sağ olun” diyerek otobüsten indim. Durak her zaman olduğu gibi çok kalabalıktı. İnsanların arasından sıyrıldım. Yolun karşısına geçmek için trafik ışığını bekliyordum. Bu sırada kafamı biraz yukarı kaldırınca karşımda mütevazı minareleri, gri tonlarında -bakıma ihtiyacı var gibi duran- kubbeleri ve etrafını saran asırlık ağaçlarıyla Eyüp Sultan Camii duruyordu. Camiyi incelerken aklıma, Üstad Ali Ulvi Kurucu’nun dedesinin sözleri geldi: “Oğlum, bir caminin veya bir mescidin civarından geçerken, Rasûlullah Efendimiz’e salâvât getirin.” Acaba Üstad’ın dedesi talebelerinden niçin böyle bir istekte bulunmuştu. Burada farklı bir anlam mı vardı?