Bismillahirrahmanirrahim;SABIRLI, GÜLER YÜZLÜ, ÇİLEKEŞ BİR DAVA ERİ: NAİL ELÇİEsselamü aleyküm! Bugün sizlere tam 40 senedir tanıdığım, hayatımda müstesna bir yeri olan kararlı bir dava erini tanıtacağım: Nail Elçi! Bayramın 1 günü olan dün vefat etti. Bugün de dar-ı bekaya hicret eyledi. En son şu ayeti okumuştu bir dostuna:"Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne bir saat ertelenebilir; ne de bir saat öne alınabilir." İnsanoğlu tam Allah'ın takdir ettiği zamanda bu dünyayı terk eder.)" (Araf Suresi, Ayet, 34)Dünyada vefa yok. Fani, aldatıcı ve geçici! Dünyada ölümsüzlük renk ve kokusunu boşuna arama! Şubat ayı sonunda İzmir AGD Teşkilat Başkanı Mevlüt Gökçe kardeşimle, bir akşam İzmir'de kirada kaldığı Buca'daki evinde misafir olmuştuk. Yalnızdı. Buca'da bir kreşte görev yapıyordu. "Ne zaman Denizli'ye geleceksin?" dediğimde, "Yıl sonuna kadar sözleşme yaptık. Sözleşmem tamamlanınca geleceğim" demişti. Fakat, salgın sebebiyle 14 Mart'ta gelmek zorunda kaldı, Denizli'deki kiralık evine! Ailesiyle birlikteydi. İzmir'de üşütmüş olmalıydı. Pankreası da etkileyen karaciğer enfeksiyonu teşhisi konuldu. İki hafta önce, bir anda konuşamaz hale geldi. O gün aradığımda benimle de konuşamadı. Zorlamadım. "Geçmiş olsun!" dedik, ama o gece, saat 24.00'te nefes alamaz duruma geldiği için acilen hastaneye kaldırıldı. Hemen yoğun bakıma aldılar. İki hafta çıkamadı, yoğun bakımdan. Salgın sebebiyle ne ailesi, ne de sevenleri doğru dürüst ziyaret edemedik. Enfeksiyon vücuda yayıldığı için kurtulamadı. "Hoş sada" bırakarak terk etti şu fani dünyayı!Kardeşler! Evet 40 senelik bir tanışıklık! Suyun akıp geçtiği gibi, öylesine çabuk geçmiş ki! Hani şair der ya!: "Irmaklar aktı geçti / Kurudu vakti geçti / Nice han, nice sultan / Tahtı bırakıp geçti / Bu dünya bir pencere / Her gelen baktı geçti." Yunus Emremiz anlamış dünyanın iç yüzünü: "Kim umar senden vefayı / Yalan dünya değil misin? / Hak Peygamber Muhammed'i / Alan dünya değil misin?"
Nail Elçi kardeşim Denizli Çal İlçesi Selcen köyü doğumlu. Denizli Öğretmen Okulu'nu bitirdi. 1971'de Çameli'nin Kolak köyünde göreve başladı. Orada Ferit hocamızın kızıyla evlendi. 1975'te Çal ilçesi, Hançalar beldesine geldi. Kendisiyle, benim de 10.5 ay görev yaptığım Hançalar beldesine ilk vardığım gün tanıştık. Neredeyse her gün görüşüyorduk. Dert ortağı olduk! Bir daha irtibatımızı kesmedik. 1990'da Denizli'ye naklolundu.
Emekliliğinden sonra, Denizli'de Milli Gençlik Vakfı Şube Başkanlığı, daha sonra Şuurlu Öğretmenler Derneği (ÖĞDER) kurucu başkanlığı ve Şube Başkanlığı görevlerini yaptı. Çok iyi eğitimciydi. Sınıf öğretmeniydi. Çalıştığı okullarda kendisinin okuttuğu sınıflarla, diğer sınıflar arasındaki fark çok belirgindi. Bazı öğretmenlerin, "Nail Hocam, sen yapıyorsun da, bu çocukları böylesine uysal ve terbiyeli olarak yetiştiriyorsun?" dediklerine fiilen şahit oldum. Eğitimde öğretmen ile öğrenci arasında "benzeşme" oluşur. Ben bu "benzeşme"nin ideal örneğini Nail Elçi kardeşimde gördüm. Yetiştirdiği öğrencilere sorun! Onlar da bu gerçeği ifade ediyorlar.
Denizli'deki MGV ve ÖĞDER başkanlığı görevlerinde de eğitimciliğini konuşturdu. Sabırlıydı. Güler yüzlüydü. Fedakarlığı severdi. Her öğrenciyi kendi çocuğu gibi görürdü. Hatta, bu görevlerinde "başkanlık" özelliği değil; "babalık" özelliği öne çıkardı. Öğrencilerin ihtiyaçları için çarşıya çıkar, hastalandıklarında doktora götürürdü. Onun için, bu hoşgörülü ve babacan insana öğrenciler çok severdi. Severdi, sevilirdi. Güzel hizmetler yaptı. Gönül dünyasına dokunan farklı bir hizmet anlayışı vardı.
1970'li yıllarda Söke'de görev yapan bir öğretmen arkadaşı, Milli Görüş sevdalısı Söke Müftüsü Mustafa Yazıcıoğlu'ndan söz etmişti. (Efsane Vali Recep Yazıcıoğlu'nun babası) O müftüyü görmediği halde Milli Görüş'çülüğüyle yaptığı hizmetlere hayran oldu ve Milli Görüş hareketini benimsedi. Erbakan Hoca'nın elini tuttu. O eli son nefesine kadar bırakmadı. Dava adamlığı sadakati gösterdi.Onu tanıyanlar buna şahittir. Görevinin şekli, derecesi onu ilgilendirmezdi. Ben, bu görevde Allah'ın yoluna nasıl hizmet edebilirim, diye düşünürdü. Şube başkanlıklarından sonra yönetim kurulu üyeliği, sekreterya görevi, mali işler sorumluluğu; özelde de 3 ayrı yerde müdürlük ve eğitmenlik düzeyinde kreş çalışması yapmıştı.
Can kardeşlerim! Belki bu görevleri canla başla yürütürken kendisine, özel hayatına yeteri kadar zaman ayıramadığı oldu. Ne yapalım, dava adamlarının, kendisini topluma adayanların kaderi bu! Mehmet Akif, Necip Fazıl, Erbakan Hoca gibi dava adamlarında da hep bunu görüyoruz. Kendilerini toplumun felakete gitmesinden sorumlu hissettikleri için, kendilerini, yakın çevresini göremez duruma geliyorlar.
Onu, 1 sene kadar süre önce eve davet etmiştik. Üç damadım, bir oğlum; üç kızım ve gelinim oradaydı. Dedim ki: "Nail kardeşim! Biz bunlarla devamlı görüşüyoruz. Bugün mikrofon sende! Ne biliyorsan, buyur faydalanalım" dedim. Konuşmanın çoğu onun üzerinden gerçekleşti. Milli Görüş'ü anlattı. Eğitimin öneminden söz etti. Aşağıdaki resim bu toplantının hatırasıdır.
Vefatında salgın ve sokağa çıkma yasağı sebebiyle sevenleri cenazeye katılamadılar, ama yüzlerce paylaşım, binlerce o paylaşımları onaylayanlar sebebiyle, binlerce kişi onun dostluğuna, dava adamlığına, mütevaziliğine, güler yüzlülüğüne şehadet etti. Nail kardeşim! Sen binlerce kişinin sevgisini kazandın! Binlerce kişinin duasını aldın! Tanıyanlar senin fedakarlığını onayladılar. İnanıyorum ki, Milli Görüş davasındaki sadakatinle imtihanı kazandın.
Yarabbi! Nail kardeşimin taksiratını affeyle! Onun Sana dostluğunu kabul et! Ona kıyamet günü büyük dereceler ihsan et! Geride kalanlarına da ecir ve mükafatla sevindir. Toplum fedakar insanları görüyor ve vefakarlığını gösteriyor. Biz Nail Hocamızdan memnunduk! Allah'ın da razı olmasını niyaz ediyorum.
Allah'a emanet olunuz can kardeşlerim!
Nail Elçi kardeşim Denizli Çal İlçesi Selcen köyü doğumlu. Denizli Öğretmen Okulu'nu bitirdi. 1971'de Çameli'nin Kolak köyünde göreve başladı. Orada Ferit hocamızın kızıyla evlendi. 1975'te Çal ilçesi, Hançalar beldesine geldi. Kendisiyle, benim de 10.5 ay görev yaptığım Hançalar beldesine ilk vardığım gün tanıştık. Neredeyse her gün görüşüyorduk. Dert ortağı olduk! Bir daha irtibatımızı kesmedik. 1990'da Denizli'ye naklolundu.
Emekliliğinden sonra, Denizli'de Milli Gençlik Vakfı Şube Başkanlığı, daha sonra Şuurlu Öğretmenler Derneği (ÖĞDER) kurucu başkanlığı ve Şube Başkanlığı görevlerini yaptı. Çok iyi eğitimciydi. Sınıf öğretmeniydi. Çalıştığı okullarda kendisinin okuttuğu sınıflarla, diğer sınıflar arasındaki fark çok belirgindi. Bazı öğretmenlerin, "Nail Hocam, sen yapıyorsun da, bu çocukları böylesine uysal ve terbiyeli olarak yetiştiriyorsun?" dediklerine fiilen şahit oldum. Eğitimde öğretmen ile öğrenci arasında "benzeşme" oluşur. Ben bu "benzeşme"nin ideal örneğini Nail Elçi kardeşimde gördüm. Yetiştirdiği öğrencilere sorun! Onlar da bu gerçeği ifade ediyorlar.
Denizli'deki MGV ve ÖĞDER başkanlığı görevlerinde de eğitimciliğini konuşturdu. Sabırlıydı. Güler yüzlüydü. Fedakarlığı severdi. Her öğrenciyi kendi çocuğu gibi görürdü. Hatta, bu görevlerinde "başkanlık" özelliği değil; "babalık" özelliği öne çıkardı. Öğrencilerin ihtiyaçları için çarşıya çıkar, hastalandıklarında doktora götürürdü. Onun için, bu hoşgörülü ve babacan insana öğrenciler çok severdi. Severdi, sevilirdi. Güzel hizmetler yaptı. Gönül dünyasına dokunan farklı bir hizmet anlayışı vardı.
1970'li yıllarda Söke'de görev yapan bir öğretmen arkadaşı, Milli Görüş sevdalısı Söke Müftüsü Mustafa Yazıcıoğlu'ndan söz etmişti. (Efsane Vali Recep Yazıcıoğlu'nun babası) O müftüyü görmediği halde Milli Görüş'çülüğüyle yaptığı hizmetlere hayran oldu ve Milli Görüş hareketini benimsedi. Erbakan Hoca'nın elini tuttu. O eli son nefesine kadar bırakmadı. Dava adamlığı sadakati gösterdi.Onu tanıyanlar buna şahittir. Görevinin şekli, derecesi onu ilgilendirmezdi. Ben, bu görevde Allah'ın yoluna nasıl hizmet edebilirim, diye düşünürdü. Şube başkanlıklarından sonra yönetim kurulu üyeliği, sekreterya görevi, mali işler sorumluluğu; özelde de 3 ayrı yerde müdürlük ve eğitmenlik düzeyinde kreş çalışması yapmıştı.
Can kardeşlerim! Belki bu görevleri canla başla yürütürken kendisine, özel hayatına yeteri kadar zaman ayıramadığı oldu. Ne yapalım, dava adamlarının, kendisini topluma adayanların kaderi bu! Mehmet Akif, Necip Fazıl, Erbakan Hoca gibi dava adamlarında da hep bunu görüyoruz. Kendilerini toplumun felakete gitmesinden sorumlu hissettikleri için, kendilerini, yakın çevresini göremez duruma geliyorlar.
Onu, 1 sene kadar süre önce eve davet etmiştik. Üç damadım, bir oğlum; üç kızım ve gelinim oradaydı. Dedim ki: "Nail kardeşim! Biz bunlarla devamlı görüşüyoruz. Bugün mikrofon sende! Ne biliyorsan, buyur faydalanalım" dedim. Konuşmanın çoğu onun üzerinden gerçekleşti. Milli Görüş'ü anlattı. Eğitimin öneminden söz etti. Aşağıdaki resim bu toplantının hatırasıdır.
Vefatında salgın ve sokağa çıkma yasağı sebebiyle sevenleri cenazeye katılamadılar, ama yüzlerce paylaşım, binlerce o paylaşımları onaylayanlar sebebiyle, binlerce kişi onun dostluğuna, dava adamlığına, mütevaziliğine, güler yüzlülüğüne şehadet etti. Nail kardeşim! Sen binlerce kişinin sevgisini kazandın! Binlerce kişinin duasını aldın! Tanıyanlar senin fedakarlığını onayladılar. İnanıyorum ki, Milli Görüş davasındaki sadakatinle imtihanı kazandın.
Yarabbi! Nail kardeşimin taksiratını affeyle! Onun Sana dostluğunu kabul et! Ona kıyamet günü büyük dereceler ihsan et! Geride kalanlarına da ecir ve mükafatla sevindir. Toplum fedakar insanları görüyor ve vefakarlığını gösteriyor. Biz Nail Hocamızdan memnunduk! Allah'ın da razı olmasını niyaz ediyorum.
Allah'a emanet olunuz can kardeşlerim!