Alparslan Kuytul ve Aliya Savunması
Alparslan Kuytul
Alparslan Kuytul’u sevmem. Hem de hiç sevmem. Benim açımdan 3 temel sebebi var bunun.
Birincisi ve en önemlisi bir kez bile “Türkiye’den yana iken” görmedim Kuytul’u. Tuhaf, hatta tuhaf ötesi bir mesafesi var Türkiye’ye. Benzerini ancak Can Dündar’da falan görebiliriz bu mesafenin. “Uçak uçağı düşürür” meselesinde de, Suriye meselesinde de bu rahatsız edici mesafesi “bu adam yanlış adam” fikrimi güçlendirmiştir.
İkincisi, Kuytul’un “bir proje olarak” toplumun karşısına çıkması ve açık konuşmak gerekirse “gerekli malzemeyi sosyal medyadan dolaşıma sokma” konusunda gösterdiği aşırı gayrettir. Hoca gibi değil, bir kasaba politikacısı gibi davranmayı seçmesidir.
Üçüncüsü ise kadın meselesinden bir sürü başka meseleye “birinci sınıf bir kütleştirici” olarak var olmasıdır. “Bağlılarının zihinsel gelişimini durdurmaya yeminli” gibi davranmasıdır.
Doğrusu, bulduğum her fırsatta bu üç sebep üzerinden eleştirilerimi yönelttim Kuytul’a. Yöneltmeye de devam ederim gerek görürsem.
Fakat bugün, tutuklu durumdaki Kuytul’u eleştirmek için değil “adalet talebi” için yazıyorum. Hem dava dosyasını inceledim hem de Kuytul’un tutukluğu sona erdikten sonra tekrar tutuklanmasını dikkatle takip ettim. Bana göre şudur: Eğer hukuk makamlarının elinde bizim bilmediğimiz bir delil, bir suçlama yoksa dosyadaki mevcut suçlamalarla Kuytul’u hapiste tutmanın adaletle ilgisi yoktur. Yok eğer bizim bilmediğimiz bir şey varsa devletin de hukuki makamların da bunları kamuoyu ile paylaşması elzemdir. Söylendiği gibi “örgütsel yapılanma, terör propagandası, dış güçlerle işbirliği v.b” var ise boşuna üzülmeyelim. Eğer bunlar sabit değilse “hapiste olmaması gereken bir adamın hapiste olması” yüzünden de boşuna üzülmeyelim.
Ve evet, adalet sevmediğimiz insanlar için de istediğimizde adalet olur.